incirci-amca-yeni-1

Bir Gün Aniden Ortadan Kaybolan İncirci Amca ile Teyzenin Sürpriz Sonlu Hikayesi

Favorilerime
Ekle

İnsan çok sevince diğer her şeyin de mükemmel olacağını düşünüyor. Çok seviyorsun diye çok mutlu olman gerektiğini sanıyorsun. Ama anlıyorsun ki yanılıyorsun. Çok sevmek hiçbir şeyi değiştirmiyor. Hayatını bir anda peri masalına dönüştürmüyor. Çok sevmek sadece seni yıpratıyor.

Çok sevip çok acı çeken yaşlı bir çiftten bahsetmek istiyorum size. Size incirci amca ve teyzeyi anlatmak istiyorum. Sizi Refik Amca ile Asuman Teyze'nin dışarıdan mükemmel gözüküp içi derin bir hüzünle kaplı dünyasıyla tanıştırmak istiyorum.

Sonu mutlu bir sürprizle biten bu hikaye ben, yani Kafedeki Kız'ın hayatını nasıl değiştirdiyse size de öyle dokunacak, kalbinizde incir ağaçlarının büyümesini sağlayacak.

İncirci amca ile teyzenin, Refik Amca ile Asuman Teyze'nin hikayesi bu

Kafenin uzun süredir müdavimi olan bir yaşlı çift var. Her hafta en az bir kere gelip çaylarını içiyor, pastalarını yiyor, biz kafe çalışanlarıyla uzun uzun sohbet ediyorlar. Ama öylesine bir sohbet değil bu. İnsanın içini ısıtan, insanın kendini önemli hissetmesini sağlayan, insanın hissizleşmiş sandığı yerlerine dokunan sıcacık bir sohbetten bahsediyorum. O yüzden tüm kafe çalışanları olarak bu çifte olan sevgimiz sonsuz.

Kafeye gelip oturamasalar da önünden geçerken mutlaka camdan selam veren, halimizi hatrımızı soran Refik Amca ile Asuman Teyze'nin aramızdaki bir adı da incirci amca ve teyze. Çünkü her geldiklerinde bize kese kağıtları içinde incirler getiriyorlar. Bahçelerindeki incir ağacındaki incirleri toplayıp bizimle paylaşıyorlar. Dedim ya aramızda anlatması çok zor ama çok kuvvetli bir bağ var.

En çok da Umut seviyor onları. Onlar geldiğinde gözleri parlıyor, onlarla sohbet etmek için her fırsatı kolluyor, ikram üzerine ikram yapıyor.

İşte tam da bu yüzden birden Refik Amca ile Asuman Teyze'nin ortadan kaybolması hepimizi en çok da Umut'u meraklandırıyor. Her hafta mutlaka gelen, hiç olmazsa kapının önünden geçen Refik Amca ile Asuman Teyze uzun süredir ortalarda yok. Önce belki seyahate çıkmışlardır diye düşünüp kendimizi avutuyoruz ama aradan günler, haftalar geçiyor ama hala gelmiyorlar. İşte o zaman iyice endişelenmeye başlıyoruz. "İncirci amca ile teyze bugün de gelmedi" diye oturup dertleniyor, nerede olabileceklerini uzun uzun tartışıyoruz.

Dediğim gibi en çok da Umut etkileniyor bu durumdan. Bir gün dayanamıyor, "Gidip evlerini bulacağım, gerekirse tüm şehri sokak sokak gezip bahçesinde incir ağacı olan tüm evlerin kapısını çalacağım" diyor. Onu zor tutuyoruz. Bir yandan da etrafa soruyoruz, belki birileri onları tanıyordur, nerede yaşadıklarını biliyordur diye. Sonra bir mucize oluyor ve kafenin sokağının sonundaki markette çalışan küçük bir çocuk onların evini bildiğini söylüyor. Bir gün market poşetlerini evlerine kadar götürdüğünü anlatıyor. Bizim için bir umut doğuyor.

incirci-amca-yeni-1

Ertesi gün Umut ile ben elimizde kocaman bir çilekli pasta Refik Amca ile Asuman Teyze'nin evisinin kapısındayız. Zili çalarken bile elimiz titriyor. İçimden "Umarım evdedirler. Umarım iyidirler. Umarım evdedirler. Umarım iyidirler" diyorum defalarca dua eder gibi.

Kapıyı Asuman Teyze açıyor. Önce yüzüne kocaman bir şaşkınlık ifadesi yerleşiyor, ardından kocaman gülümsemeye başlıyor. Özlediğimiz sevecenliğiyle Asuman Teyze karşımızda ve iyi. "Çok şükür" diyorum, "Kötü bir şey olmamış."

"Gelin çocuklar gelin" diye bizi içeriye davet ediyor. Ancak o salona adım attığımız andan itibaren Umut ile benim, ikimizin hatta dördümüzün de hayatı değişiyor.

Bir kaybediş, bir vazgeçiş ve bir kavuşma

İncir ağacının dallarının pencerelere değdiği hafif loş bir salon burası. Her yerde eski mobilyalar, siyah-beyaz fotoğrafların olduğu çerçeveler, antika eşyalar var. Camın önündeki büyük koltukta ise neşesiyle bizi her zaman mutlu etmeyi başaran Refik Amca yatıyor boylu boyunca. Ama Refik Amca bizim bildiğimiz, tanıdığımız Refik Amca gibi değil hiç. Umut da ben de tanımakta o kadar zorlanıyoruz ki onu...

Sadece birkaç hafta içinde bambaşka birine dönüşmüş Refik Amca. Neredeyse 20 kilo birden vermiş, yanakları, yüzü çökmüş, göz altları morarmış, bir deri bir kemik kalmış. O özenle taradığı saçları dökülmüş, elini kıpırdatacak hali yok.

Salonun ortasında öylece kalıyoruz Umut'la. O kadar uzun süre Refik Amca'yı sessizce izlemiş olmalıyız ki Asuman Teyze bizi kolumuzdan tutup koltuğa oturtuyor ve konuşmaya başlıyor.

"Çocuklar, Refik Amca'nız uzun yıllardır hasta. İyileşmeye başlamıştı, tüm değerleri normaldi, biliyorsunuz işte hali vakti yerindeydi. Ama sonra birden yeniden kötüleşti. Hastaneye de yatmak istemiyor. Eve hemşire geliyor, onunla ilgileniyor. Ben de onu bir dakika bile yalnız bırakmak istemiyorum. Bu dünyada birbirimizden başka kimsemiz yok bizim, onsuz bir hayatı düşleyemiyorum bile. Ama ben inanıyorum Refik iyileşecek, biz yine kafeye gelecek, incirlerimizi bölüşecek ve çay içip hayatın güzelliklerinden bahsedeceğiz."

Bunları söylerken gözleri her an yağacak gibi duran bulutlar gibi... Ama yine de yüzünde kocaman bir gülümseme var. Yenilmek istemiyor hayata, çok sevince her şeyin mükemmel olmasına gerektiğine inananlardan o. Hala genç aşıklar gibi yolda el ele yürüyen, masada el ele oturan, birbirlerine baktıklarında gözleri gülen iki güzel kalpli insan onlar. Mutlu olmayı hak ettiklerini düşünüyorlar. Çok da haklılar.

Tam o sırada Refik Amca gözlerini açıyor ve bizi fark ediyor. Kısık bir sesle "Çocuklar, çocuklarım hoş geldiniz" diyor, elini bize uzatarak. Yanına gidip biraz konuşuyor, onu yormamak için kısa sürede yeniden Asuman Teyze'nin yanına dönüyoruz.

Bize çay ve pasta ikram eden Asuman Teyze ile ben konuşmaya dalmışken birden salonun öbür tarafından bir ses yükseliyor. Umut bu. Elinde bir çerçeve var. Asuman Teyze'ye uzatıyor fotoğrafı. "Kim bu?" diyor, "Kim bu çocuk?"

Elindeki eski fotoğrafta Refik Amca ile Asuman Teyze'nin gençlik halleri var. Kucaklarında ise ufacık bir çocuk. Asuman Teyze bir anda hüzünleniyor, fotoğrafa sanki onu ilk kez görmüş gibi uzun uzun bakıyor, sanki geçmişte kayboluyor. Sonra ince bir sesle "Oğlum, oğlumuz o bizim" diyor, "Mert'imiz o."

Ben her zamanki gibi kendimi tutamıyor ve "Aa çocuğunuz olduğunu bilmiyordum. Nerede şimdi? Uzakta mı?" diyorum. Derin bir yaraya dokunduğumu bilmeden acılarla dolu bir geçmişi deşiyorum. Bunu birazdan anlayacağım ve yine kendime çok kızacağım.

"Uzakta evet, Mert çok uzakta. Ama nerede bilmiyorum, bilmiyoruz" diyor. Anlamıyorum. O sırada Umut, "Bu fotoğraf nerede çekildi Asuman Teyze? Yoksa Mudanya mı burası?" diyor. Bir şeyler oluyor ama anlayamıyorum.

Asuman Teyze de Umut'un sorusu karşısında en az benim kadar şaşkın. "Evet de sen nereden bildin? Mudanya'da yaşadığımızdan bahsetmiş miydik size? Hatırlayamadım şimdi" diyor.

"Hayır" diyor Umut, "Ben de Mudanya'da doğdum. Yani en azından öyle umuyorum. Benim de böyle bir gömleğim vardı. Tam bu yaşlardaydı beni bulduklarında Mudanya'da bir sokakta, çöp kutusunun yanında, terk edilmiş şekilde, bir başına. Üstümde bu gömlek vardı. Eski hayatımdan elimde kalan tek şey bu gömlek. Hala saklarım, gerçek anne ve babamdan bana kalan tek şeydir o çünkü. Kim olduğumu bana hatırlayan tek şey..."

Asuman Teyze'nin elleri titremeye başlıyor. "Mert bizden çalındığında da üstünde bu gömlek vardı. Üç buçuk, dört yaşındaydı canım oğlum. Refik ile parka gitmişlerdi. Refik bir ara boş bulunmuş, Mert'i gözden kaybetmiş. Eve geldiğinde iki gözü iki çeşme ağlıyordu. Polise gittik, aradılar, taradılar, Mert'ten tek bir iz bile bulamadılar. Yıllarca yas tuttuk oğlumuzun arkasından. Refik hep kendini suçladı, ben onu çoktan affetmiş olsam da o kendini asla affetmedi. Bu hastalık da bu acının, bu pişmanlığın, bu vicdan azabının ardından çıktı zaten. Mudanya'daki acılarımız o kadar büyüktü ki İstanbul'a taşındık Mert'i bulamayacağımızdan artık iyice emin olduktan sonra, tüm ümitlerimiz tükendikten sonra. Ama ne Mert'i, ne aşık olup evlendiğimiz, sonradan büyük bir acıya dönüşeceğini bilemeden evimiz bellediğimiz o küçük kasabayı hiç unutamadık. İnsan çok sevince her şeyin mükemmel olacağını sanıyor. Ama olmuyor" diye anlatıyor Asuman Teyze, gözlerinden düşmemek için direnen gözyaşlarıyla.

Umut o sırada salonda bir yukarı bir aşağı yürüyor. Başını ellerinin arasına almış, bir şeyler mırıldanıyor. "Olamaz bu" diyor, "Bu doğru olamaz."

ham-incir-receli4

Ama doğru.

Umut, 30 küsür yıl boyunca anne ve babasının onu sokağa terk ettiğini düşünüp onlara nefret besleyen, bir gün onlarla karşılaşırsa onlara söyleyeceği o hesap soran sözleri adı gibi ezberlemiş olan, yetimhanede büyüyüp çok acı çeken Umut, o gün o antika eşyalarla dolu, bahçesinde incir ağacı olan salonda Mert olduğunu öğreniyor.

Asuman Teyze, yıllarca evlat hasretiyle yanıp kül olan, çocuğunun hayatta olup olmadığını bile bilmeyen, aşık olduğu adamın her gün vicdan azabıyla ölüşünü izleyen Asuman Teyze o gün o siyah-beyaz fotoğraflarla dolu salonda oğlu Mert'e kavuşuyor.

Refik Amca, genç bir doktorken Mudanya'ya tayini çıkan, oranın en güzel kızının kalbini çalıp onunla evlenen, ondan dünyalardan çok sevdiği bir oğlu olan, onun ellerinden alınışına şahit olan, parktaki o kara günü yıllar boyu her gün kafasında tekrar tekrar yaşayıp bugün ölümle pençeleşen Refik Amca o gün dalları pencereye değen incir ağacının gölgesinde kalan koltukta umutsuzca yatarken oğlu Umut'a kavuşuyor.

O sırada incir ağacından kocaman bir incir toprağa düşüyor.

İncirci amca ve teyze o sırada üç buçuk yaşındaki oğulları Mert'e sarılıyor. İncirci amca ve teyzeyi kendi annesi babası gibi sevmiş olan Umut hayatında ilk defa gerçek anne ve babasına dokunuyor.

İçi kıpkırmızı olmuş incirler pencereden bize göz kırpıyor.


Doyamayanlar için bir de videomuz var!

Yorumlar

1

Didem Tülay Koloğlu15 Ocak 2019 10:10
Yazdıklarınız gerçek mi bilmiyorum.Ama resmen ruhuma işledi.Kaleminize ve yüreğinize sağlık...
Yanıtla

Vallahi Bırakmayız, Bir Tabak Daha?