Diyelim ki Alaçatı’ya gittiniz ve günleriniz kısıtlı. Buraya kadar gelmişken hem yemeklerin en lezzetlisini yemek hem de paranızla rezil olmamak istiyorsunuz.
Hiç boşuna yanlış tercihlerde bulunup “Alaçatı da bozmuş artık” sonucuna varmayın; lakin ben 1 ay boyunca gittim, denedim ve sizin için en samimi, en lezzetli, en “Ege kokan” restoranları buldum.
Buyrun!
Bir yaz gecesi rüyası: Fava
Alaçatı çarşı tarafından girince Kemalpaşa caddesi üzerindeki Fava, bir taş evin arka avlusuna konumlanmış. Ortam tam bir “yaz gecesi rüyası”.
Tıklım tıkış masalar yok çünkü ilgilenebilecekleri kadar masa koymayı tercih etmişler. Mekanın işletmecisi Borayhan Bey, restoranda çalan eski Türkçe müzikleri teker teker kendi Spotify hesabından isteyen müşteriler ile paylaşıyor. Menüde “Atatürk Mezesi”nden, enginar ve elmalı “Alaçatı Rüzgarı”na şahsına münhasır mezeler mevcut.
Siz mezelerinizin tadını çıkarırken ne başınızda sürekli bekleyen garsonları, ne de bulmak için kolunuzun yarım saat havada kalacağı ilgisiz garsonları bulacaksınız. Tam yerinde bir garson ilgisi mevcut. Kafa dağıtmak ve tatil havasına girmek için birebir.
Sanat eseri kıvamında tabaklar, ödüllü şefler: Tabla Alaçatı
Hacı Memiş’de yerini bilmeseniz bulamayacağınız, yan yana dizilmiş bütün restoranlardan ayrı olarak sağda küçük bir girişten bir bahçeye açılan; ilk içeriye girdiğinizde sizi Mahmut Anlar’a ait bembeyaz dekoru ile büyüleyen bir yer Tabla.
Tabla’nın menüsü et ağırlıklı ve İstanbul’daki Gile ile Akali’den tanınan, GQ tarafından 2013'de yılın şefleri seçilen Cihan Kıpçak ile Uryan Doğmuş'un eseri. Tabla sizi tıka basa doyurmaktansa, hepimizin bildiği yemeklere getirilen yorumlarla sanat eseri kıvamındaki tabaklarla gözümüze ve damağımıza hitap ediyor. Porsiyonlar küçük fakat her yerde yiyemeyeceğiniz, en iyi malzemelerin kullanıldığı bir akşam yemeği için değer.
Hatta bana sorarsanız, şu ana kadar tattığım en iyi ekmekler olan, ikram için masaya getirdikleri ve kendi yapımları soğanlı, yoğurtlu ve mısır ekmekleri için bile değer.
Yemeğinizin üstüne garsonların da favorisi olan, kendi küçük ama lezzeti kocaman sübye tatlısını mutlaka denemelisiniz. İçinde kavun çekirdeği sorbet, vanilya kreması, kavun ve şeftali tartar ile çarkıfelek var. Evet.
Aynı anda hem anneanne mutfağı ve hem de meyhane ruhu: Babushka Alaçatı
Babushka’nın mutfağında harikalar yaratan sahibesi Olga Hanım bir Rus. Eşi ile birlikte açtıkları Babushka ise Türkçe'de “büyük anne” anlamına geliyor.
Kırmızı beyaz örtüler, şirin bahçesi, restoranın sahiplerinin inanılmaz sakin ve huzurlu halleri ve muhteşem yemekleri ile kendinizi gerçekten de anneanne mutfağında hissediyorsunuz. Önce menü küçükmüş gibi geliyor gözünüze ama sonrasında her biri birbirinden farklı ve başka hiçbir restoranda yemediğiniz Rus-Türk karışımı mezeler önünüze gelince sebebini anlıyorsunuz. Her şey farklı, her şey lezzetli.
Tahinli patlıcanlı “esmer güzeli”nden, kendi yaptıkları süzme yoğurtla gelen “babushka katı cacık”, keçi peynirli “inatçı pancar", yiyebileceğiniz en güzel kabak çiçeği dolması olabilecek bol otlu ve peynirli kızartılmış “kabak çiçeği” şa-ha-ne! Tabii ki içine sıcak keçi peyniri sarılmış “asma yaprağında keçi peyniri”ni atlamamak gerekiyor.
Yemeklerinizi bitirince mutfaktan elinin hamuruyla çıkıp masanıza kadar gelen ve yemeği nasıl bulduğunuzu soran Olga Hanım’la iki kelimenin belini kırmayı da unutmayın.
Taze açılan pişiler, mavi kapılar, beyaz dekor: Viento Otel Alaçatı
Viento Otel'in yeşillikler içindeki bahçesinde kahvaltı yapmak çok keyifli. Ürünlerini yerli üreticilerden almaları, reçellerinde hiçbir katkı maddesi ve tatlandırıcı kullanmamaları gibi özellikleri ile içiniz rahat kahvaltınızı yapabilirsiniz.
Kahvaltı ile birlikte gelen taze açtıkları hamurdan pişiler ise karadutlu tatlı lor peyniri ile sizi bambaşka diyarlara götürebilir. Siz de hem bir damak şöleni yaşar hem de otelin mavi kapılarından, beyaz dekoruna, ağaçlarından küçücük detaylarına kadar kendinizi gerçekten Alaçatı’da hissedebilirsiniz.
Çölde değil "kahvaltıda bir vaha" adeta: Su’dan Hayat
Kimilerinin Su’dan Alaçatı olarak bildiği bu kahvaltı vahası, aynen ismindeki “Hayat”ın karşılığındaki gibi keyifli bir bahçe. Yatakların, tahta masaların ve çok keyifli müziklerin eşliğinde tatlı lorlu, Ege zeytinli çok farklı çeşitte lezzet bulunan kahvaltısından yapabilirsiniz.
Kahvaltınıza bloody mary’den, virgin mary’e, cold brew’den salatalık, zencefil ve pancarlı smoothie’lere kadar kendi yapımları birçok içecek de eşlik edebilir. Kısacası eğer buraya kahvaltıya gidiyorsanız minimum 3-4 saatinizi ayırmayı unutmayın.
Boş yere "Alaçatı klasiği" olunmuyor: Dutlu Kahve
Artık bir Hacı Memiş klasiği haline gelen Dutlu Kahve, hangi gün giderseniz gidin istisnasız bütün mezelerini lezzetli ve taze bulacağınız bir yer. Hafta içi bir haftasonu çifter porsiyon olarak günlük yapılan mezeler, büyük bir masada sergileniyor ve siz görerek istediğinizi seçiyorsunuz.
Porsiyonlar bittiğinde ertesi güne kalmaması için yenisinin yapılmadığı Dutlu Kahve birden fazla gidip her gün farklı bir şey denenecek türden.
Taze meyvenin kokteyl hali için: Traktör
Bu sefer bir restoran değil bar ile devam edicez. Lakin yemeklerin üstüne taze meyvelerle yapılmış gurme kokteyller iyi gider.
Traktör’de kumkatlı kumquat bubbles, böğürtlenli berry vibes, mangolu mangopolit veya benim favorim karadutlu mully içebilirsiniz.
Yorumlar
1