Süpermarketlerin, restoranların her köşe başında olduğu yıllara gözlerimizi açsak da, bizden binlerce yıl önce dünyaya gelmiş olan insanlar için hayat pek de kolay değildi. Şimdilerde yemek için yaşayan insanlar o zamanlar yaşamak için yemek yiyorlardı. Kendilerince beslenme ve avlanma yöntemi geliştiren insanlar yani bizler, çağlar değiştikçe yöntemlerimizi geliştirdik.
Ama diğer taraftan şimdilerde, bilinçsizce ve binlerce yıl öncesinden de ilkelce beslendiğimiz ayrı bir tartışma konusu. Durum Cem Yılmaz’ın filminde olduğu kadar sevimli değil elbette. Çağlara ışınlanalım ve bugün önümüze gelen yemeğin içindeki sıradan bir malzemeyi bile bulmanın bir hayal olduğu o yıllara dönelim...
Bana ne çizdiğini söyle sana ne yediğini söyleyeyim: Paleolitik çağ
İnsanlığın araştırılabilir verilere sahip olduğu ilk çağ olarak kabul edilen paleolitik çağda, yani M.Ö. yaklaşık 10.000 yıl öncesinde yaşayan insanlar henüz çaytaşı, çakmaktaşı, hayvan kemikleri ve ağaç gibi doğal maddeleri toplayarak, ateş yakmasını öğrenme aşamasındaydı. İnsanlar yavaş yavaş doğada buldukları besinleri pişirmeye ve ısınmaya başladı. Böylece hayvanlar pişirilerek yenebilir hale gelindi.
Dolayısıyla avcılık da gelişmeye başladı. Tarım yapmayı ve besin maddelerini işlemeyi bilmeyen bu insanlar, yalnızca yaşadıkları ortamda bulunan yabani sebze, meyve ve kökleri, ayrıca avlandıkları hayvanları yiyerek besleniyordu. İnsanların o dönemdeki beslenme alışkanlıklarını mağara duvarlarına çizdikleri av sahneleri ve hayvan resimleri açık bir şekilde gösteriyor.
Yemek yemek, bir keyif olmaktan ya da lezzet almaktan çok, hayatta kalmanın başlıca kuralıydı.
Dipfrizsiz dipfriz dönemi: Orta taş çağı
Paleolitik çağı takip eden orta taş çağda, artık daha büyük ve etkin silahlar yapılabildiği için, insanların yiyebildikleri hayvan çeşitliliği artmıştı. İnsanlar, bu dönemde üreyip kalabalıklaştıkça artan yemek ihtiyacını çözmek adına, büyük toplulukların besin ihtiyacını görecek şekilde gıda depolamayı keşfetti.
Bugün annelerimizin önüne geleni attığı dipfriz, bunun modern yolu. Pişirme kaplarının çeşitlenmesi ile "buharda pişirme" tekniğini de öğrenen orta taş çağı insanları, besin değeri daha yüksek olan gıdaları tüketmeye yöneldiler. Gündüzleri ağır işler gören insanların, hayatlarını sürdürebilmeleri için iyi beslenmeleri gerekiyordu.
Devrim gibi çağ: Neolitik çağ
Buzul çağının da sona ermesinin ardından, yerleşik hayata yönelik ilk hareketlerin başladığı neolitik çağda, buğday ve arpa gibi kolay üretilebilen, kurak iklime uyumlu bitki türleri ortaya çıktı. Koyun, keçi, sığır gibi otçul türlerin beslenmesi ve tüketilmesi yaygınlaştı. Artık insan topluluklarının yaşam biçimi geri dönülemez biçimde değişmeye başlamıştı.
Yaşanan tarım devrimi ile insanlar avcı ve toplayıcılıktan sıyrılarak, yerleşik hayata geçti. Nüfus arttı ve gıda stoğu yetersiz kaldı. Bu da tarım ihtiyacının doğmasındaki en önemli nedenlerden biriydi. Bu dönemde insanların ana besin kaynağını bitkiler ve hayvanlar oluşturuyordu. Bu çağda köpek, keçi, koyun ve domuz evcilleştirilen ilk hayvanlar oldular.
Çağın sonlarına doğru insanlar pişirme tekniklerini geliştirdikçe mutfak alet-edevatı, dolayısıyla da besin çeşitliliğini arttırmaya başladı. Bugün soframızdan eksik etmediğimiz en önemli besin kaynaklarımızdan biri olan ekmek yapımını öğrenen insanlar, malzemeleri karıştırarak yeni tarifler yaratmayı ilk olarak bu dönemde tecrübe etti. Nereden nereye...
Yorumlar
0