Yemek.com

Kafedeki Sürpriz Evlilik Teklifi Reddedilen Genç Adamın Mutlu Biten Hikayesi

21 Temmuz 2017

"Omzunu öpmeden uyandığım bir sabah daha...

Kötü bir rüyadan uyanmışım gibi her yerim ağrıyor. Sanki hayatın kendisi kötü bir rüya değilmiş gibi... Dün gece çok geç yattım, kitap sayfalarının arasında uzun uzun ağladım ve beş fincan kahve içtim. Dün kötü bir gündü. Dün en yakın arkadaşımın evlilik yıl dönümüydü. Ben unutmuştum ama aradı beni. 8 senedir konuşmadığım en yakın arkadaşım beni aradı ve "Bugün benim evlilik yıl dönümüm" dedi. Uzun uzun sustuk telefonda. Çünkü o da kabul etmese bile biliyordu beni o gün kaybettiğini. Üniversitedeyken hamile kalmış, acele bir şekilde evlenmişti. Çocuk doğunca da okulu bırakmıştı ve o zamandan düne kadar bir kere bile konuşmamıştık. Beni hayatından sorgusuz sualsiz çıkarıp giden, beni hiç var olmamışım gibi unutan arkadaşımın evlilik yıl dönümünü kutladım ve telefonu kapatıp bir fincan daha kahve koydum. Aşk bencillikti, bunu öğrenmem zaman alacaktı.

Ben düğünleri hiç sevmem. Çünkü ben en yakın arkadaşımı hayatımda gittiğim ilk ve tek düğünde kaybettim. Dün gece onun evlilik yıl dönümüydü ve ben çok ağladım."

Günlüğümde bunları yazdığım sayfayı okuyorum ve hepsi dün gibi aklımda. Bu sayfayı seçip okumam tesadüf değil elbette ki. Kafede geçtiğimiz günlerde yaşanan bir olay, anne olamamış, hiç sevilmemiş her yerimi acıtan her şeyi bir çırpıda siliyor.

Beni gerçek aşka ve doğru insana yeniden inandırıyor.

Yazın en sıcak günlerinden biri. Kafe çok kalabalık sayılmaz, masalar çoğunlukla gençlerle dolu. Sonra kapıdan içeri Uğur ile güzeller güzeli sevgilisi giriyor. Uğur, kafenin müdavimlerinden biri. İki sokak ötemizde veteriner kliniği var. Hayvanları ve onlara yardım etmeyi her şeyden çok seven, kalbi sevgiden başka hiçbir şeyle dolu olmayan genç bir adam. Hayvan sevgimiz bizi kısa sürede dost yapıyor. Klinikten çıkıp kafeye bir şeyler içmeye geldiği her anda sohbet ediyor, kafenin köpeği Dost'u, kedim Süt'ü ve sokakta gördüğüm yardıma ihtiyacı olan her kediyi, her köpeği Uğur'un ellerine güvenle teslim ediyorum. Hem çok iyi bir doktor, hem de çok iyi bir insan Uğur kısacası.

Arada sırada sevgilisiyle de geliyorlar kafeye. Birbirine çok yakışan bir çift. Uğur çok mutlu olsun, birlikte çok mutlu olsunlar istiyorum. Çünkü biliyorum, hayvanları seven insanları da çok güzel seviyor.

Onlara sipariş ettikleri pasta ve kahveleri götürüyorum. Aradan 10-15 dakika geçmiyor, kafede bir gürültü kopuyor. Arkama döndüğümde Uğur'u yere diz çökmüş, elinde küçük bir kutuyu sevgilisine uzatırken görüyorum. Etraftaki masalar da ayağa kalkmış, alkışlıyor, "Evet, evet" diye bir tempo tutturmuş bağırıyorlar.

O sırada kızın yüzüne bakmak tek benim aklıma geliyor. Etraftaki tamamen yabancı insanlar bu evlilik teklifi karşısında heyecanlarını saklayamazken kızın yüzü bembeyaz bir beton gibi. Hiçbir ifade yok o porselen yüzünde. Uğur ise hala teklifinin sarhoşluğunda, hiçbir şeyin farkında değil. Anca etraftaki kutlamaların derecesi azaldığında Uğur fark ediyor hayatının sonuna kadar beraber yaşamak istediği kadının uzun uzun sustuğunu. Acı çeke çeke yüzüne baktığını...

Bir anda kafeyi kulakları sağır eden bir sessizlik kaplıyor. Sessizliği bozan Uğur oluyor:

"Sezen, ani oldu biliyorum ama ben artık sensiz tek bir gün bile geçirmek istemiyorum. Benimle evlenip çocuklarımın annesi olur musun?" diyerek kim bilir kaç kere prova ettiği teklifini tekrarlıyor.

Bunu der demez dakikalardır beton gibi duran Sezen hıçkırıklarla ağlamaya başlıyor. "Hayır" diyor, "Hayır, sana bunu yapamam. Sana bu kötülüğü yapamam" diyor ve biz ne olduğunu anlamadan kafeden fırlayıp gidiyor.

Uğur, yerde bir dizinin üzerine çökmüş kalıyor. Kıpırdayamıyor. Eminim arkasından koşup gitmek istiyor ama yapamıyor. Biraz önce coşkuyla bağıran kafe sakinleri ise sanki az önceki olay hiç yaşanmamış gibi masalarına dönmüş, içeceklerini yudumluyor, çatallarını tatlılarına batırıyorlar.

Hayat devam ediyor gibi yapıp o gün kafede 5'i 10 geçe duruyor. Uğur birkaç dakika sonra toparlanıp hiç kimseyle göz teması kurmadan kafeyi terk ediyor.

Kafenin hüzünlü kaderi gene değişmiyor.

Kafedeki bu mutsuz evlilik teklifinin üzerinden birkaç gün geçiyor. Uğur'dan hiç haber yok. Ama beni bilirsiniz, ben hiçbir hikayeyi yarım bırakmaktan hoşlanmam. Bir gün iş çıkışı Dost'u da alıp Uğur'un kliniğine gidiyorum. Bir yandan onu mutsuz, yıkılmış göreceğimden korkuyor, yaralarını kanatacağımdan endişeleniyorum. Ama bir yandan da Sezen'in "Sana bu kötülüğü yapamam" diyen sesi kulaklarımdan gitmiyor. Ne olduğunu öğrenmem lazım. Onlara yardım etmem lazım.

Ama kliniğe girmemle şok olmam bir oluyor. Uğur, bir kediyi kucağına almış, ağzı kulaklarında sahibine bir şeyler anlatıyor. Onu aylardır tanıyorum ama onu daha önce hiç bu kadar mutlu gördüğümü hiç hatırlamıyorum. Sanki birkaç gün önce sevdiği kadın tarafından evlilik teklifi reddedilen ve terk edilen adam o değilmiş gibi hiç.

Kediyle sahibi klinikten çıkınca Uğur'a yaklaşıyorum. "Hoş geldin. Bakalım Dost nasılmış bugün?" diyor.

"Asıl sen nasılsın Uğur? Seni çok merak ettim" diyorum.

"İyiyim, gayet iyiyim. Hatta çok fazla iyiyim" diyor.

Ben travma sonrası bir tepki mi acaba diye düşünürken Uğur bir kahkaha patlatıyor. "Delirdiğimi düşünüyorsun, değil mi?" diyor. "Delirmedim, merak etme, sadece evleniyorum" diyor.

Nasıl olmuş olabilir bu? Birkaç günde ne değişmiş olabilir? Kafamda cevapsız sorular...

"Gel, gel" diyerek beni kolumdan tutup arka bahçeye çıkarıyor. Bize iki çay koyuyor ve başlıyor anlatmaya:

"O gün kafeden çıkınca boş boş saatlerce dolandım sokaklarda. Kaç saat yürüdüm, yürürken nerelerden geçtim, kaç kere kayboldum, kaç kere yolumu buldum hiç bilmiyorum. Oralar hep hayal gibi. Hiç yaşanmamış gibi. Kendime geldiğimde kafede o gün yaşananlar tüm gerçekliğiyle, tüm ayrıntılarıyla tüm zihnimi doldurdu. İçimde sustuğum her şey gözyaşlarına dönüştü. Sezen'i aramak istiyor ama yapamıyordum bir türlü. Elim telefona gidiyor, sonra daha kötüsünü duymak istemediğim için hemen vazgeçiyordum. Kalbim çok kırıktı, çok yaralıydı. Öyle öyle sabahı ettim. Ama sabah kararlıydım. Ne olursa olsun Sezen'le konuşacak, neler olduğunu anlayacaktım. Onu öyle çok seviyordum ki ondan böyle kolay vazgeçemezdim.

Evine gittim. Yoktu. Ofisine gittim. Henüz gelmedi dediler. Kapıya oturup beklemeye başladım. Sanırım iki saat sonraydı, uzaktan gözüktü her yerine hayran olduğum kadın. Onu görünce tüm kırgınlığımı, kızgınlığımı unuttum. Sanki dün hiç yaşanmamış gibi gidip boynuna sarılmak, onu öpücüklere boğmak geldi içimden. Ama yapamadım. Beni görünce adımlarını yavaşlattı o da. Ama bana gelecekti, biliyordum.

"Burnu sana benzemeli örneğin. Güldüğünde gözlerinin kenarları kırışmalı, mutlu olduğunda mutfağa girip lazanya yapmalı"

Hiçbir şey konuşmadan ofisine geçtik. Gözlerini benden kaçırıyordu. Anlamadığım bir şeyler oluyordu ama bu konuda hiçbir şey yapamıyordum. Sonunda cesaretimi toplayıp ona neler olduğunu sordum. Sözlerinin ne anlama geldiğini sordum.

Önce geçiştirdi. 'Konuşmaya gerek yok' dedi. 'Bu konuyu kapatalım lütfen Uğur, konuşmak istemiyorum' dedi. Ama bir cevap almadan oradan gitmeyecektim. Tartışmaya başladık. Tartışmanın bir noktasında o merak ettiğim sorunun cevabını ağzından kaçırdı:

'Seninle evlenemem, anlamıyor musun? Sen daha iyilerini hak ediyorsun. Ben sana bir çocuk veremem, senin çocuklarının annesi olamam, seni baba yapamam' dedi.

O kavga gürültünün ortasında derin bir sessizliğe yol açtı bu sözler. Gözlerimiz kavuştu ve birbirine çok şey anlattı. Genç kızken geçirdiği bir kaza sonrası Sezen'in rahmi alınmış. Asla anne olamayacağı gerçeğiyle yüzleşmek durumunda kalmış böylelikle. Bana daha önce söylemek istemiş ama onu terk edeceğimi düşünüp bunu sır olarak saklamaya karar vermiş. 'Sen dünyanın en iyi babası olacaksın. Hayata döndürdüğün, mutlu ettiğin, yuva bulduğun o kimsesiz hayvanlara bile nasıl babalık ediyorsun, farkında değil misin? Senin kendi çocuğun olmalı. Burnu sana benzemeli örneğin. Saçları seninki gibi kokmalı. Güldüğünde gözlerinin kenarları kırışmalı, mutlu olduğunda mutfağa girip lazanya yapmalı. Senin senin gibi mükemmel bir çocuğun olmalı' dedi bana.

Ellerini avuçlarımın içine aldım. Konuşma sırası bendeydi. 'Benim de sana anlatmadığım bir sırrım var' dedim. Yüzüme kocaman gözleriyle boncuk boncuk bakıyordu. 'Ben evlatlığım, Sezen' dedim. 'Gerçek anne, babamı hiç tanımadım. Ama beni küçük bir çocukken hatta bebekken evlat edinen anne ve babam beni o kadar çok sevdi, beni öyle güzel yetiştirdiler ki ben bile unuttum kimsesiz bir çocuk olduğumu, hayata yenik başladığımı. Onlar benim biyolojik annemle babam değiller ama onlar benim her şeyim. Onlar beni bugünkü ben yapan her şey. Onlar benim yaşama sebebim.

Tabii arada sırada merak ettim gerçek annemle babamın kim olduğunu. Gözlerim hangisine çekmişti mesela? Titizliğimi kimden almıştım? Annemle babam kedi severler miydi hep merak ettim. Ama onları aramak, bulmak hiç gelmedi içimden. Beni büyüten annemle babam bana gerçek sevginin ne olduğunu öğrettiler, onlardan başka kimsem olmasa da olurdu.'

Çok uzattım farkındayım, hemen Sezen'le kararımızı açıklayayım. Evleniyoruz! Hem de en kısa sürede. Çocuk sahibi olmak istediğimizde ise bize ihtiyacı olan birçok çocuğun oralarda bir yerde olduğunu biliyoruz. Aynı benim gibi hayatının kurtarılmasını bekleyen, sevgiye, şefkate ihtiyacı olan kimsesiz bir çocuğu ailemizin bir parçası yapmak, onu büyütmek, onun çok mutlu olmasını sağlamak istiyoruz. Şu anda hayattan en büyük beklentimiz bu."

Uğur ile Sezen'in hikayesi beni çok etkilemişti. Hatta Uğur bana nikah şahidi olmam konusunda teklifle geldiğinde elim ayağım titriyordu. Birbirini böylesine seven iki insanın tüm engellere rağmen mutluluğu seçmeleri ve aşkın bencil olmak demek olmadığını göstermeleri tüm ruhumu ısıtmış, beni doğru insan kavramına ve gerçek aşka inandırmıştı.

Dünyayı sevgi kurtaracaktı. Artık bundan çok emindim.