manset-osmanli-seyyarlari

Osmanlı Zamanından ''Keşke Hala Olsa'' Dedirten 16 Seyyar Satıcı

Favorilerime
Ekle

Bugün sürdürdüğümüz kimi mutfak alışkanlıklarının temelinde Osmanlı'nın muazzam gastronomisi yatıyor. 19. yüzyıl Osmanlı'sında matbah-ı amire denilen saray mutfağında her yemek türünün ayrı mutfak bölümü vardı. Düşünsenize pideciden balıkçısına, helvacıbaşından tatlıhaneye kadar farklı bölümlerde ayrı yemekler pişerdi. Saraydaki bu çeşitlilik, halka da yansıyordu.

Mesela akşam evdesin, dışarıdan muhallebici geçiyor, çayın yanına ekleyiveriyorsun. Çıldırırsın.

Listeye şöyle bir bakınca insan özenmiyor değil. Keşke yine evde seslerini duysak, sepet uzatsak, o güzel yiyeceklerden yesek.

Neler mi onlar? Buyurun zamanda küçük bir yolculuk yapıp birlikte bakalım.

Ciğer kebabı da derler: Ciğerci

pinterest

Osmanlı'da hem evlerdeki mutfaklarda, hem de sokaklarda seyyar satıcılarda yemekler pek çok çeşitti. Bunun en iyi örneklerinden biri de ciğerci. Ciğer kebabı da denilen ciğerler, seyyar ciğer satıcıları tarafından sokak sokak gezilerek satılırdı. Ciğer uzun bir sırığa sabitlenerek veya talebe göre hafifçe una bulanarak kızartılır, soğan ve maydanozla birlikte servis edilirdi. Keşke yine seyyar ciğerciler olsa da yolda yürürken çıtır çıtır ciğerleri soğan ve maydanozla birlikte yiyebilsek.

Eee İstanbul'da deniz hep vardı: Balıkçı

kuzubudu.com

Ciğer olur da balık olmaz mı? Hele ki İstanbul gibi balığı bol bir şehirde. Pek bilinmez ama Osmanlı'da balık da yaygın bir kültüre sahipti. Bunun bir örneğini seyyar satıcılarda görebiliyoruz. Palamut ve torik tava, sokakta balık denince akla ilk gelen balıklar. Genelde ayçiçek veya susam yağı ile kızartılan balıklar sıcak sıcak vatandaşa verilirdi.

O zamanlar o kadar lüks bir yiyecek değilmiş: Havyarcı

twitter

Evet, havyarcı. Şu an zenginliğin sofra üstünde bir ifadesi olan havyar, Osmanlı'da çok revaçta bir lezzetti. 19. yüzyılda havyar, saray halkının ramazan iftariyeliklerinden biriydi. Aynı zamanda tablası başında havyar satan seyyar satıcılar vardı. Yani havyar hem saray, hem de halk arasında pek popülerdi.

Bunu biz de gördük: Sütçü

pinterest.com

Eskiden UHT süt mü, market mi vardı ki çocuğa içirmek için 5 dakikada gidip alınsın? Haftanın belirli günleri sütçü gelir, mahalle aralarında dolaşarak sütünü satardı. Her mahallenin kendi sütçüsü olurdu ve mahalleli sütçünün gelişini dört gözle beklerdi.

Hala var, iyi ki var: Simitçi

pinterest

Simit şimdi olduğu gibi Osmanlı zamanında da çokça satılan seyyar bir lezzetti. Simitçilerin bir kısmı sokak sokak dolaşırken, daha kalabalık yerlerde olanlar sabit bir noktada dururlardı. Simitçiler simitlerini kimi zaman kaşar peyniriyle satar, yine günümüzde olduğu gibi kandillerde yağlı simit çıkardı.

O zamanlar daha güzelmiş: Pilavcı

pinterest

Seyyar pilav fikrinin yakın zamanda keşfedildiğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz çünkü bu da aslında Osmanlı'dan kalma bir gelenek. Osmanlı zamanında pilav, kelle suyuyla pişirilirdi ve haşlanarak suyu çıkarılan kelleler pilav tablasının etrafını süslerdi. Sabahları ise hamallara kuskus satılırdı. Sadece pilav değil, nohutlu pilav da Osmanlı'nın son zamanlarında sokakta çokça rağbet gören bir yemekti.

Kadınların iş hayatında olduğu nadir mesleklerden: Dolma ve tatlıcı

bloko.gr

Seyyar satıcılar sadece erkek sanıyorsanız, size biraz "zenci bacılar"dan bahsedelim. Özellikle 19. yüzyılın sonlarında rastladığımız zenci bacılar, tencere içinde dolma ve susam denilen bir tatlı türünü satarlardı. Zenci bacılar sokak sokak gezmeyip genelde çarşılarda konumlanır, oralarda müşteri beklerdi.

Osmanlı'da kültürü çok yaygındı: Tatlıcı

fotograf-gunlukleri.blogspot.com.tr

Osmanlı'da tatlı kültürü çok yaygındı. Öyle ki saray mutfağında tatlıcıbaşı ve helvacıbaşı olmak üzere iki farklı tatlı kısmı mevcuttu. Halk arasında ise akide şekerleri, lokumlar, muhallebiler, helvalar, şekerler, aşureler, Şam tatlısı ve kurabiyeleri geniş bir yere sahipti. Nereden mi biliyoruz? Seyyar satıcılar arasında tatlıcılar da pek meşhurdu. Ve ne zariftir ki tatlılar şık, porselen kaplarda sunulurdu. Yaptığı tatlıları sokak sokak satan seyyar satıcılar, ertesi gün gelip kaplarını alırdı. Bugünkü plastik kapları düşününce insan o günlere gitmek istiyor değil mi?

Çaydan önce o vardı: Kahveci

pinterest

Otantik restaurantlarda ortalıkta gezip mırra dağıtan mırracıları gördünüz mü hiç? Sırtlarında güğüme benzeyen geleneksel bir araçla masa masa dolaşıp acı kahve ikram ederler. İşte günümüzde restaurantların yaşattığı gelenek, Osmanlı'da sokak sokak gezip kahve satan seyyar kahvecilerden gelme. Kahveciler pazar yeri, cami avlusu gibi kalabalık yerlerde dolanır, cezveler, fincanlar gibi pek çok araç gereçle kahvelerini pişirip müşterilerine ikram ederdi.

Belki her yer çeşmeydi ama: Sucu

pinterest

Her ne kadar Osmanlı'da çeşme yaptırmak bir hayırdan sayılsa ve şehirde pek çok çeşme olsa da suculuk da bir iş kolu olarak bilinirdi. Sucular İstanbul için önemli bir meslek olup, testileri ve sularıyla sokak sokak gezip su satardı. Su da su hani; Kayışdağı, Taşdelen, Çamlıca, Hamidiye... Ne ararsanız var. Şimdiki su markalarının ismi nereden geliyor sanıyorsunuz?

Bunu tekrar canlandıralım lütfen: Seyyar aşçılar

pinterest

Hep malzemeyi satacak değiller ya, bir de lokantasını yanında taşıyan seyyar aşçılar vardı o zamanlar. Başlarında taşıdıkları tablanın ortasındaki mangal ve yemek tenceresini taşıyan seyyar aşçılar, uygun yer bulunca tente ve masa-sandalye ile hemen göçebe lokantasını kurar, yemek servisine başlardı.

Sarayın tatlı menülerine girmişti: Dondurmacılar

pinterest

Son dönem Osmanlı mutfağının yıldızları arasında sayılabilecek bir lezzetti dondurma. Saray mutfağının tatlıları arasında da yerini yazdırmıştı. Hal böyle olunca sokağa inmesi de zaman almadı.

Günlük, taze taze: Üzümcüler

internethaber.com

Gayrimüslimlerin şarap yapımında kullandığı üzümü, müslüman ahali için günlük tüketilen meyvelerden biriydi. Nitekim seyyar satıcılar her gün taze üzüm satışına çıkar, kapı kapı gezerlerdi.

Osmanlı hanelerinde çok sevilirdi: Sarımsakçı

onebilgio.com

Osmanlı'da yer alan seyyarlar arasında en ilgi çekeni şüphesiz sarımsakçılar. Bütün seyyar mesleklerde olduğu gibi burada da talebin yüksek olduğunu tahmin edebiliyoruz. Bunun sebebi de sarımsağın besin değerlerinin yüksek oluşu ve kokusuna rağmen halkın yemeklerde sarımsaktan vazgeçmemesi.

Bir sebebi varmış: Dönerci

pinterest.se

Yemek ve mutfak kültürü bir toplumun hayatına 1 haftada girmeyeceği gibi 1 haftada da çıkmaz. Şu an sıklıkla tükettiğimiz dönerin hayatımıza girişi elbette Osmanlı zamanındaydı. Belki şu an çok göremiyoruz ama doksanlı yılların sonlarına kadar seyyar dönercileri görürdük her yerde. İşte o dönerlerin atası, yukarıda gördüğünüz döner.

Bonus: Ve tabii ki Osmanlı macuncu

Bunu anlatmaya gerek yok sanırız, keşke yine bütün sokaklarda olsalar.


Doyamayanlar için bir de videomuz var!

Yorumlar

2

ilgazim22 Eylül 2020 11:46
Ellerinize sağlık yazı çok güzeldi bir çırpıda okudum çok akıcı ve özenli yazılmıştı
Yanıtla
Duygu Arslan 23 Eylül 2020 09:26
Yanıtla
Beğenmenize çok sevindik :) Sevgiler.

Vallahi Bırakmayız, Bir Tabak Daha?