GDO yani Genetiği Değiştirilmiş Organizma. Son birkaç yıldır mütemadiyen hayatımızda. Televizyondan, arkadaş ortamlarından, okuduğumuz birkaç yazıdan ne olduğu hakkında az biraz fikrimiz var.
Peki bu az biraz fikir yeterli mi? GDO gerçekten bu kadar mühim bir mesele mi?
Gelin bir yasa çıktı diye değil de gerçekten bilmemiz gerektiği için GDO'yu öğrenmeye çalışalım hep birlikte.
1. GDO, genetiği değiştirilmiş organizmadır. Yani?
Yanisi şu: Genetik mühendisliği müessesi tarafından bitkinin (yiyeceğin) DNA'sı değiştiriliyor. Bir organizmadan (organizma = canlı) bir organizmaya DNA aktarımı yapılıyor. Örnekle anlatalım: Diyelim tarlanızda mısır var ve böcekler mahsulünüze zarar veriyor, ürünü azaltıyor. Siz de zehirli bir bakterinin DNA'sını mısıra aktarıyorsunuz, tarlanızdaki mısır artık zehir salgılayabilen ve böcekleri öldürebilen bir mısır oluyor. Yaşasın. (!)
2. Doğa ana kuralları. (Ne ola ki bizim mısıra şimdi?)
Normal şartlarda mısırınız uzun yıllar içerisinde, doğal çaprazlama yöntemiyle o böcekle savaşmayı öğrenebilirdi (ikinci maddeden okumaya başlayanlar anlamamış olabilir) ancak biz onu GDO yaptığımız için çok hızlı bir şekilde öğrenmiş oldu. Bu doğa ananın kurallarına olabildiğine aykırı.
3. Biraz daha mahsul alalım lütfen. (Niye öyle yapıyorlar mısırıma?)
Tarladan daha fazla mahsul alınabilmesi için. Dolaylı örnekle anlatalım: Bir ineğin daha hızlı semirmesi için x yiyeceğini veriyoruz. Bu x, ineği kısa sürede besili yapsın diye ineğin hareket alanını kısıtlıyoruz. Hem x zararlı bir ürün olduğu için hem de inek hareketsiz kaldığı için sürekli hasta oluyor. Biz de ineğe bir yandan sürekli antibiyotik veriyoruz. Antibiyoktikli inekle sizin mısırın hikayeleri aynı.
4. Doğal değiliz, hiçbirimiz. (Peki mısırım sağlıksız mı oldu artık?)
Bu henüz kesin olarak bilinmiyor. İlk bulgular GDO'lu ürünlerin insanlar üzerinde alerjik etkiler bıraktığı yönünde. Aynı zamanda henüz keşfedilmemiş tehlikelerin olduğunu savunan bilim adamlarının sayısı az değil. Sonuçta doğal olmayan bir süreçten bahsediyoruz.
5. Denetlenme süreci
Amerika, GDO'lu ürünlerin denetlenmesi konusunda en rahat ülke. Klasik komplo teorileri Amerika'nın daha fazla mahsül üretip, bunu tüm dünyaya satması şeklinde. Avrupa, GDO yasaları açısından en katı ülkeler topluluğuna ev sahipliği yapıyor. Türkiye'de ise asayiş şimdilik Amerika'ya göre berkemal görünüyor. Çünkü GDO'lu ürünlerin gıda olarak tüketilmesi tamamen yasak. Ancak geçtiğimiz aylarda 3 soya ve 14 mısır geninin yem olarak izin alabilmesi, gelecekte bazı şeylerin değişebilme ihtimalini ortaya koyuyor.
6. GDO'lu yasalar da var.
Gıda etiketlerinde GDO'lu yiyeceğin belirtilmesi 64 ülkede zorunlu. Avrupa ve Uzak Doğu ülkeleri bu konuda başı çekiyor. Amerika'da durum, üreticilerin inisiyatifine bırakılmış durumda. Asıl kötü haber ise, tüketicilerin satın aldıkları üründe GDO'lu ya da GDO'suz herhangi bir detaya takılmamaları. Başka bir ifadeyle, araştırmalar tüketicilerin şimdilik GDO'lu ürün ibaresini "Son kullanma tarihi geçmiş mi acaba?" şeklinde merak etmiyorlar.
7. Ve asıl tartışma.
GDO'yu savunanların tezi şu: 40-50 yıl sonra, dünya nüfusu yüzde 30 oranında artacak ve GDO'lu üretim zorunlu hale gelecek. Çünkü daha küçük topraktan daha fazla ürün almak gerekecek. (bkz: yine daha fazlası)
GDO'ya karşı olanların tezi şu: Modern tarım teknikleriyle verimsiz alanları verimli alanlara çevirmek ve dünya çapında israfı önlemek, yiyeceğin DNA'sıyla oynamaktan daha mantıklı.
İkincisi daha mantıklı gibi?
Yorumlar
0