veganlarin-karsilastigi-sorular

Sadece Veganların Karşılaşabileceği 16 Bitmek Bilmeyen Soru

Favorilerime
Ekle

Veganlık ile ilgili birçok şey yazıldı, çizildi, söylendi... Kimileri veganlığı bir yaşam tarzı, dünya görüşü, kimileri kapitalizmin bir başka oyunu, kimileri de sağlıklı yaşamak için bir yol olarak nitelendirdi.

İşin özünde veganlığın bireysel bir tavır olduğu gerçeği ne tam anlaşıldı ne de tam olarak ifade edilebilmiş oldu; neticede "sen ne söylersen söyle, söylediğin, karşındakinin anladığı kadardır".

Haliyle veganlık üzerine çokça konuşulan ama her konuşmanın sonucunun "hiç mi canın çekmiyor?"a bağlandığı bir yığın argümandan öteye gidemedi. Bu kadar lafın üzerine veganlık şu, veganlık bu demek artık kabahat iken sadece vegan kişilerin karşılaştığı birkaç soruya değinmek daha isabetli olacaktır.

1- Hiç mi canın çekmiyor?

Sorulmazsa olmaz. Elbette can çekiyor. Çocukluktan vegan olma kararı verilene değin geçen süre içerisinde öğrenilmiş ve kaydedilmiş tatlar, kokulardan bahsediyoruz. Burada elbette ağız sulanması gibi etkiler gösteren durum bir başka canlının yağsız bir tarafı değil; kokunun, tadın doğrudan kendisi, yediğimiz ürünlerin büyük çoğunlukla baharatlardan ve soslardan oluştuğunu düşünürsek bu "can çekmesi, ağız sulanması..." durumlarının hiç de yanlış bir tarafı yok.

2- Kullandığın ürünlerin vegan olduğunu nasıl anlıyorsun ki?

Öncelikle veganlık yoğun bir farkındalık ve araştırma sürecini beraberinde getiriyor, bunun altını çizmek lazım. İşin doğrusu şu ki ne çok gezen, ne çok okuyan bilir, illa birisi bir şey bilecekse biz biliriz biz! Dolayısıyla birçok kaynak elinizin altında oluyor; tartışmaları takip ediyor, blogları okuyor, markaların iletişim adreslerini tutuyor oluyorsunuz. Özellikle sosyal medya bulunmaz bir hint kumaşı.

Hatta sorgulama için üretilmiş isitvegan.net gibi uygulamalar da söz konusu. Tüm bu kaynaklara bir de diğer veganlarla olan iletişiminizi de dahil ederseniz bir şey bilmemeniz kendi ayıbınız oluveriyor.

3- Şimdi, ben yemeğine bir şey katsam anlar mısın?

Genelde bu soru durumu çok anlamamış arkadaşlarca soruluyor; "yemeğine et katsam sonra çıkarsam, süt koysam... anlar mısın?" Anlaşılacak düzeyde ise veganlıkla sınırlı olmayacak şekilde herkes tarafından anlaşılabilir sanırım, değil mi? Diğer yandan, sindirim sisteminde ufak tefek değişimler olabiliyor. Hafif ve sıkı beslenme ile geçen sürede vücut süt ve süt ürünleri, kırmızı etin hazmının zor oluşu gibi badireleri de atlattığı için çok sonra içtiğiniz 1 litre sütün etkisi normalden daha unutulmaz olabilir.

4- Sonradan bırakılabilir mi?

Düşünceler, insanlar, saç renginiz, tarzınız... Bir sürü şey değişir, neden değişmesin? Veganlık da hali ile vazgeçilebilecek, düşüncelerin değişmesi ile değişebilecek bir durum aslında. Hatta geçenlerde magazinel yazarlarımızdan biri yine vejetaryenlikten istifa etmiş. Daha önceleri sağlık durumunu bahane edip bunu sonrasında mangalla kutlayan şarkıcılarımız da oldu.

Bakış açısının değişmesi yani "bırakmak" için zaten çok da sahiplenmiş olmamak da gerektiği için, evet, bırakılabilir. Benimsenmiş, bir hayat görüşü haline gelmiş bir veganlıktan bahsediyorsak zaten içeriğinde değişimin kendisi söz konusu olacağı için o konu başka bir tartışma haline geliyor. Tabii beyni çıkarıp rahatlayarak bu akıl karıştırıcı durumları kökten çözmek mümkün.

5- Çok yaşayıp ne yapacaksın?

Evreni ele geçireceğiz, dünyaya kazık çakacağız, kuzularla çayırlarda zıplayıp, denizlerde balıklarla yüzeceğiz... Evet, hayalimiz bunlar ama gerçeğin bunlarla alakası yok. Amaç sağlıklı yaşamak olmadığı için, uzun ömür sonuçlardan biri oluyor sadece. Ee, genetik miras, sinir, stres, gündem derken yine orta yolda buluşuluyor tabii. Sağlık bir yana asıl amaç, diğer canlılara mümkün olan en az zararı vermek ve ezebere değil, bilinçli bir şekilde tüketmek.

Başka bir canlıya zarar vermeden yaşamanın mümkün olmadığını biliyoruz elbette, varlığımız kabahat; bu nedenle de sürekli sorgulayarak, alternatifleri düşünerek en az zararın peşinden koşuyoruz. "Sorumluluklarımızın farkındayız"ın çok uzun anlatımı oluyor bu durum. Beklediğimiz, istediğimiz de bu sorumluluk duygusu esasında, "bir şey olacağı yok ama insan bekliyor bekliyor işte".

6- Biz o hayvanları yemezsek aşırı çoğalmazlar mı?

Hayır! Biz tükettiğimiz için katlanarak büyüyen bir endüstriden bahsediyoruz ve tüketim devam ettikçe de işin içinden çıkılamayacak bir kaynak tüketimi söz konusu oluyor. Örneğin endüstri haline gelmiş hayvan yetiştiriciliği içerisinde tüketilen yemin çoğunluğu, insanları da besleyebilecek olan tahıllardan hazırlanıyor ve siz 1 tabak et yediğinizde hem bu yeşil alanların, suyun aşırı tüketimini desteklemiş hem de yine kendi yeşil alanlarınızın tahrip edilmesi için bahane oluşturmuş oluyorsunuz. Diğer bir deyişle hayvanlar için tüketilen kaynaklar ile dünyadaki açlık ve kıtlığı ortadan kaldırmak, çevre kirliliğini biraz da olsa yavaşlatmak, ekolojik dengeyi korumak mümkün.

7- Neden o zaman evde hayvan besliyorsun?

Çünkü bu bireysel bir karar. Beslediğiniz hayvan sakat olabilir, hasta olabilir, bulunduğu yer çok da uygun olmayabilir ve bir hayvan ev ortamına alındığında öyle ya da böyle etkiye maruz kalıyor. Ee hali ile şehir ortamında tekrar sokağa salmak pek de vicdani olmayacaktır. Tabii, nadir türlerin süs olarak beslenmesi gibi bir durum söz konusu olduğunda söyleyecek çok sözümüz olur, o ayrı!

Diğer konu ise hayvan mamalarının çoğunlukla hayvan besiciliğinin yan endüstrisi olarak üretilmesi. Evet, bu da vicdani ve sürekli alternatiflerinin araştırıldığı bir konu. Bazı veganların evcil hayvanlarını o hayvanların doğasında olmayacak şekilde beslediklerini duyuyor ve üzülüyoruz; bu onayladığımız bir konu değil, ortada yine bir zorlama ve müdahale var. Yine belirtmekte fayda var, veganlık sürekli bir araştırma ve taze düşünceler üretmek demekti ya hani, bir gün en az zararla en fazla fayda sağlanana kadar da sürekli deneyip yanılmak "bu işin fıtratında var".

8- Asıl amaç ne sen onu söyle?

Amaç politik bir duruş, farkındalık, bolca düşünmek, fikir ve çözüm üretmek, bunlar hep söylediğimiz şeyler aslında. Şiddete karşıyız, aşırı tüketime, sömürüye, tek taraflı bakış açılarına, cahilliğe...

Aslında temelinde insan üretimi olan ancak zamanla çok başka bir şekle bürünmüş ve yaşamları olumsuz bir şekilde etkileyen her şeye karşıyız. Bu yüzden vegan beslenmek için aşırı para harcamamak gerektiğini de söylüyoruz, yeni ürün almak yerine var olanların değerlendirilmesi istiyor, paylaşım ekonomilerinin güçlenmesi için çalışıp, çokça sohbet ediyoruz. Sadece fikirleri daha ileri bir seviyeye getirebilmek için tartışıyoruz da ama hepsinin toplamında güzel insanlarız vesselam.

9- Peki, yemek bulmak zor olmuyor mu?

Oluyor tabii! Mesela ola ki bir esnaf lokantasına gittiniz, "bunun içinde et suyu, margarin var mı?" diye sorduğunuzda işletmecinin son kararına kalmış oluyorsunuz, inceden bir süzüldükten sonra duruşunuza göre "var" ya da "yok" denmesi muhtemel. Böyle durumlarda vegan olduğunuzu anlatmak çoğu zaman vakit kaybı olacağı, "ya ye gitsin", "yüzüne renk gelsin" gibi cümleler duyabileceğiniz için "alerjim var" demeniz daha kesin bir sonuç oluşturacaktır.

Yalan sayılmaz aslında, sömürüye, havyansal ürün tüketimine, çok bilmiş esnafa alerjinin bir diğer adı da veganlık değil mi zaten? İnternetten yemek siparişi vermek daha da zor, mutfağı bilmeden, yan yana bulunduğu diğer yiyecekleri, araya karışacakları, titizlik ve temizliği... derken tam bir kabus olabiliyor. Şimdilik pek bu konuda ilgili olunmasa da online yemek siparişleri için de ayrıca bir özen her tüketici için gerekli bizce. Unutmadan, veganlık bir birlikteliği ve dayanışmayı da beraberinde getirdiği için çokça paylaşım ve yemek etkinliği oluyor, yeni lezzetler keşfedebiliyor ve tarifler edinip kendi yemeklerinizi yapabiliyorsunuz.

10- Bal yiyor musun peki? Onlar acı çekmiyor ama!

Evet, bal da yemiyoruz. Sömürünün bir başka boyutundan bahsediyoruz. İşçi sömürüsünün başka canlılar üzerinde başka bir şekle bürünmü hali bu. Bir de "mutlu et" denen bir olay var ki, bizim için tamamen bir kılıf üretmekten öteye gidemiyor, mutlu kuzular aşkına kuzum, kime anlatıyoruz bu kadar şeyi! Altın kural sanırım tüm bu süreci anlatacak en yalın ifade biçimi olacaktır, "sana yapılmasını istemediğin şeyi sen de bir başkasına yapma!". Unutmadan ekleyelim, yaşam hakkı sadece insanların tekelinde olan bir "şey" değil ve insan yaşam çizgisi içerisinde hiç de sandığı kadar özel olmadı.

11- Vegan olmayan biri ile sevgili olur musun?

Bireysel olarak değerlendirilebilecek durumlardan biri yine. Ötekileştirmeye tepki olarak veganlık diyorsak ötekileştirmek, baskı kurmak gibi davranışlardan da uzak durmalıyız. Dendiği gibi, "bireysel bir yaşam" tüm bu bahsi geçen durumun kaynağı.

Cinsiyetçi politikalar, çoğunluğun baskısı, doğru ve gerçek arasında fark, ilişkiler, düşünce biçimleri... o kadar çok şey var ki bağlantılı olunması gereken. Bu kadar koşturmaca, çaba ve araştırmaya katlanan insanları sadece kendi tercihleri nedeniyle ötekileştirmek çok da mantıklı olmasa gerek... Ha, tercih dediysek, aslında olması gerekene dönüş de diyebiliriz. Doğumdan itibaren dayatılan bilgiler ve biçimler düşünüldüğünde de elbette aslında dünyanın hiç de göründüğü gibi olmadığını anlatmaktan yılmamak lazım, "sen varsan biz daha güçlüyüz" çünkü.

12- Takviye besin kullanmak lazım mı?

Evet, duruma göre takviye besin, vitamin almak gerekebiliyor. Her insanın metabolizması farklı işlediği için ihtiyaçlar dahilinde bu durumu kontrol etmek gerekli. Tabii takviye derken hayvanlar üzerinde denenmiş olanları baştan dışarıda tutuyoruz. Farkındalık denen şey reçeteyle verilmediği için her güne ait aklınızda bir durum raporu oluşturmuş oluyorsunuz; bedeninizi, zihninizi takip ediyor ve ona göre bir aksiyon planı oluşturuyorsunuz. Araştırmalar, raporlar, eylemler, ifadeler, izlenimler, sorgulamalar derken aslında insan bünyesi içerisinde bir şirket kurmuş oluyorsunuz.

13- Et yemezsen kafan çalışmaz diyorlar, doğru mu?

"Et olmadan yapamam" diyenlerin uzayda koloniler kurduğunu daha duymadık, öyle bir durum varsa haberdar olmayı da çok isteriz. En azından yoğun mangal dumanından, sömürüden kısmen uzak ama geri kalmış bir medeniyette bir kazanım sayılabilir bizim için.

Bunun yanı sıra azımsanmayacak kadar ünlü düşünür, sporcu, sanatçı ve bilim insanının da vejetaryen ve vegan olduğunu bilmekte fayda var. Tabi onlar "çıkardım rahatladım" demekten çok uzaklar. Bu duruma bonus olarak şiddeti de et/cinsellik/cinsiyetçilik/sömürü gibi başlıklar altında değerlendiren tartışmaları da okumakta fayda var. Yaşam denen şey oluruna, gidişine bırakılamayacak kadar değerli iken bir başka canlının yaşama hakkının gasp edilmesini, şiddete maruz kalmasını, tecavüze uğramasını aklımızın almaması et tüketmediğimiz için kafamızın çalışmadığındandır, kim bilir!

14- Ya işim gereği bu sistemin parçası isem?

Yine bireysel bir karar. Sömürü üzerine endüstrileşmiş bir markanın reklamı için fikir üretenden, restoranda etli yemek yapana birçok alanda çalışan vegan bulunuyor. Ee hali ile verilecek karar yine kişinin kendisine ait oluyor. Rahatsızlığını dile getirebilir, alternatif durumlar oluşturabilir, yaptığı işin içeriğine müdahalede bulunabilir... Dedik ya çözüm kişinin kendisinde, kendisini bilmesinde; neydi konumuz: "her gün bir farkındalık, her gün bir tartışma ve fikir pratiği". Hal böyle iken, halden şikayetçi olmak elbette manasız olacaktır, değil mi?

15- Peki çiğ köfte, çin mutfağı, et görünümlü vegan besinler, falafel, eser miktarda süt ve süt ürünü içeren yiyecekler?

Tercihe bağlı. Çiğ köfte içerisinde kullanılan katkılar bazılarımız tarafından tercih edilmiyor. Çin mutfağı bir tercih yine, ancak pahalılığı ayrıca bir kişisel değerlendirme gerektiriyor. Vegan hazırlanmış et görünümlü hazır yiyecekler et sever bir arkadaşınız için uygun olabilir ancak fiyatları ve zor temin ediliyor oluşları da kişisel olarak değerlendirilmeli.

Falafel dükkanlarının artması ayaküstü atıştırmak istediğiniz durumlarda oldukça yararlı oldu elbette, ancak fiyatları şu an biraz yüksek. Tabi yeni bir trend ve konumlandıkları yerlere ödedikleri kiralar nedeniyle söz konusu olan bir durum bu. İlerleyen zamanlarda daha çok yer ve daha ekonomik fiyatlar görmek istediğimiz bir şey. Eser miktarda süt ve süt ürünleri içeren yiyecekler ise çok ayrı bir konu, çünkü sömürünün "eser miktarı" olmaz, veganlık için de aynı ifadeyi kullanabiliriz, "eser miktarda farkındalık" zaten tüm bu olayın ilk kıvılcımı.

16- Bitkiler de canlı değil mi?

rebeccahossack

rebeccahossack

Evet, canlılar. Ancak acıyı farklı bir şekilde yaşıyorlar, yani en azından güncel araştırmalar bunu gösteriyor. Ama dedik ya, olay zaten mümkün olan en az zararı vermek, acı kaçınılmaz ise burada tercih en azı üzerinden tercihte bulunmak. "Haaa, bak kendin de çeliştin" diye yorum yapan zehir arkadaşlar bunu özellikle bilmeliler, aksi durumda nefes bile almamamız gerekirdi yoksa...

Çok vaktini alıp üzerine bir de aklını karıştırdık sanırım. İlk kıvılcım olarak nitelendirelim tüm bu soruları ve cevapları, sonrası bireysel olarak yeni bir bakış açısı geliştirmene kalıyor. Unutma, bir gün gerçekten bazı şeyler için çok geç olacak ve o günler çok da uzağımızda değil.

Bilinçli bir şekilde yaşadığınız günler dileriz.


Doyamayanlar için bir de videomuz var!

Yorumlar

6

lotuseaster1 Aralık 2016 12:58
beğendim. çok hoş olmuş, her konu. fakat yine aynı şekilde düşünenler anlayabilir. farkındalığı sıfırdan yaratmak zor. bu soruları soran insanlar kompleks yaşıyorlar. Yani, karşıda erdemli, birçok kişinin akıl edemediği şekilde hayvanlara saygı duyan birisi var. Bilinçaltı "vay bee" derken bilince aşağılık kompleksi olarak çıkıyor. Saldırı sebebi! Anlatmaya çalışmak sadece yoruyor yani. Önemsenmeyi pek de hak etmiyorlar.
Yanıtla
Ege12 Temmuz 2015 17:25
Yalnız eser miktarda süt ürünüiçerebilir yazan paketlerde Üretilen fabrikada süt ürünü içeren başka yiyecekler ürettiği ve doğrudan olmasalar bulaşmış olabiliceği söyleniyor
Yanıtla
Tulin4 Aralık 2014 13:55
Yazarin sorulara verdigi cevaplar oldukca iyi. Ben hic bu yonuyle dusunmemistim diyebilecegim guzel noktalar var. Fakat alayci ve asagilayici uslup son derece rahatsiz edici. Editor'e sevgiler.
Yanıtla
Enki Ceyhun Aksan 17 Şubat 2015 12:10
Yanıtla
Merhaba Tülin, Alaycı söylemden ziyade, iğneleme diyebileceğim bir üslup kullandığımı kabul edebilirim, hem soruları soran hayali kişilere hem de cevap veren şahsıma yöneltilmiş olarak. Bunun da nedeni, öğrenmek yerine yermek için sorulan sorularla sürekli, ardı ardına ve kalıplar şeklinde sürekli karşılaşıyor oluşum(uz). Çünkü, merak ya da deneyim paylaşımından ziyade hep bir 'hata' arayışı söz konusu. Editör'den sevgiler.
Onur13 Ekim 2014 04:54
Teyzesi arkadaşıma bu soruların hepsini sorduktan sonra şu soruyu sormuş: "Peki vişne suyu içiyor musun?"
Yanıtla
dogukandurak8 Ekim 2014 22:34
Güzel yazı
Yanıtla

Vallahi Bırakmayız, Bir Tabak Daha?