Montenegro’nun el değmemiş en çekici yerlerinden birindeyiz bugün: Kotor. Tarihi boyunca savaş görmediği için Orta Çağ'dan kalma yapılarını ve enerjisinden hiçbir şey kaybetmeyen ‘Old City’de geçirdiğimiz 3 günden aklımda en çok kalan bir restorandan bahsetmek istiyorum size: Konoba Scala Santa.
Birbirine benzeyen dar ve mistik sokaklarında kaybolmanın çok kolay olduğu bu yerde bazen yardımınıza Google Maps bile koşamıyor çünkü onun da kafası karışabiliyor. İnternette keşfettiğim bu restoranı ararken, aklımda sadece konoba kelimesi kalmış olacak ki karşımıza çıkan konoba tabelalı ilk yere girmiş bulunduk. O kelimenin restoran anlamına geldiğini ve onlarca mekanın adında yazdığını öğrenip durumu anladıktan sonra oradan çıktık ve bizim mekana doğru yürümeye devam ettik.
Bir iki basamak merdiven inip girdiğimiz bu otantik yerin ışıklandırmasından tutun dekorasyon ve müziklerine kadar her ayrıntısı sizi ilk dakikasında zaman tüneline sokabilir. Duvarda asılı olan dini motifler, cam kenarındaki devasa mumlar ve vazodaki kuru çiçekler, boyalı camları ve kadife perdeleriyle dikkatimizi o kadar çekti ki menüyü incelemeye sıra gelmedi. Çok kaliteli bir ses sistemi kullanıyorlar ki bizim gözlerimiz içeride piyano çalan birini aradı uzun süre.
Gelelim yemeklere...
İnternette araştırdığım kadarıyla Monte Negro’luların iddialı olduklarını öğrendiğim mürekkep balıklı risotto'yu menüde gördüğümde gözümde kalpler çıktı, içerisinde balık parçaları ve üzerinde parmesan rendesi ile birlikte gelen bu yemeğin tadı bana biraz tuzlu geldi. (Yeri gelmişken bir kelime oyunu yapıp mekanın da biraz tuzlu olduğunu belirtmek isterim, turistik bir mekan olmanın verdiği güvenle fiyatlarını şişirdiklerini düşünüyorum.)
Deneyimsel olarak yediğime memnun kaldığım bir yemek olan bu risotto'yu bir kere daha sipariş edeceğimi sanmıyorum, sonrasında ise dişlerimin simsiyah olması sebebiyle lavaboda biraz vakit geçirmem gerekti ama gülü seven dikenine katlanır diyorum. Yanında eşleştirdiğim ise Monte Negro’nun markası olan Nikšicko’nun Tamnosu simsiyah risotto'mla uyumlu oldu. Ben Halloween temalı seçimler yaparken, erkek arkadaşım ise daha güvenle sularda yüzüp et tataki sipariş etti. Ve yine Nikšicko Pivo'dan denedi.
Mekandaki tek oturan kişi biz olduğumuz için sadece bizimle ilgilenen servis çalışanının ilgisi ve kibarlığı rahat hissettirdi. Risotto'mu bitirmediğimi görünce bir sorun olup olmadığını bile sordu, sanırım tek sorun benim gittiğim yerlerdeki en sıra dışı ve değişik şeyler deneme arzum. Fazlasıyla aç ya da mide ekşimesi ile ayrıldığım restoran oldu ki, yine de bu huyumdan pişman olmadığımı belirtmek isterim. Bangkok sokaklarında denediğim akrebi ya da Meksika’da yediğim acılı kakao soslu tavuğun tadını hiç beğenmemiş olsam da, onlar hala sıradışı olmalarından dolayı hoş anılarım olarak kalmaya devam ediyorlar. (Evde denemeyiniz)
Yorumlar
0