Çevremdeki insanları gözlemlediğimde onlarla oturup sohbet ettiğimde özellikle öğrenciler, orta veya alt gelirli ailelerde görüyorum ki çoğunlukla hep aynı ürünleri, aynı biçimde pişirme teknikleriyle hazırlanmış şekilde tüketip benzer türde, benzer menülere sahip mekanlarda yemek yemeyi tercih ediyorlar. Çevresiyle birlikte bir şeyler yapmayı seven bir kişi ve aynı zamanda bir gastronomi öğrencisi olarak bu konu oldukça aklıma takıldı. Konuya biraz açıklık getirip çözüm yolları aramaya karar verdim.
Aslında kime sorarsak soralım çoğu insan belli konularda merak etmeyi, araştırmayı, deneyimler kazanmayı ve yeni hazlar yaşamayı sever hatta bunun önemli olduğunu savunur. Bununla birlikte pek çok kişi her fırsatta damağına düşkün olduğunu dile getirmekten hoşlanır. Lakin bunlardan pek azı yeni lezzetlere, hazlara ve ürünlere kapısını açar. Çoğu insan ''bütçem az, bunlar için vaktim yok, ben beceremem ya da ben anlamam'' gibi bahanelerin arkasına sığınmayı kolay bulur. Ne yazık ki bu ve bunun gibi düşünce kalıpları, iyi yemek sadece gastronomi sektörüyle ilgili kişilerin ya da üst gelirli aile ve kişilerin hakkıymış gibi bir algının doğmasına neden oluyor. Üstelik bir de iyi yemeğin maliyetinin çok yüksek olduğuna ve kapısından bile girilemeyecek restoranlarda bulunduğuna dair büyük bir tabu mevcut. Gastronomi öğrencileri dahi birçok bahaneyle mesleğinde ileri gitmek, araştırma yapmak ve yeni lezzetler tatmak adına çok az çaba gösteriyor.
Bu noktada kendi fikrimi söylersem eğer, gözlemlediğim durumlar içi doldurulamayacak geçiştirmelerden ve bazı durumların mübalağa edilip insanları yanılgıya düşürmesinden ibarettir. Öyle ki iyi yemek mutlaka herkesin hakkıdır ve iyi yemek için servet sahibi olmak gerekmez. İyi, haz veren ve duyularınızı canlandıracak bir yemek, kendi evinizde de pek ala yapılabilir. Nitekim kuytu da köşe de dikkat çekmeyen bir esnaf lokantasında da lezzetli yemeği bulabilirsiniz. Aslında lezzetli bir yemek için önem verilecek üç nokta araştırmak, merak etmek ve harekete geçmektir. Birçok önemsiz iş, boş zaman veya bizi doyurmaya bile yetmeyen yiyecekler ve ürünler için harcadığımız parayı ve vakti, dostlarımızla beraber geçirebileceğimiz lezzetli ve haz dolu akşam yemekleriyle değerlendirebiliriz. Üstelik evimize giren ürünlere başka bir pişirme tekniği ile yaklaşarak hatta belki de sevmediğimiz, yeterince tanımadığımız bir ürünün pişirme şeklini değiştirerek yeni bir ürüne sempati duymaya başlayabiliriz. Hem de tüm bunları yapmak sadece normal hayatımız akışında gerçekleşir. Bizden ne zaman ne de para götürür. Tam tersine yemeğe dair eylemlerimizi başka bir yöne çevirmek bizlere yeni çevrelerle tanışma imkanı, yeni yerler keşfetme şansı ve en önemlisi de yemeğe, lezzete, bilgiye ve emeğe olan saygımızın güçlenmesi gibi olanakları sağlar. Bana kalırsa, kendimize ve damağımıza verdiğimiz değer arttıkça gastronomiye bir adım daha yaklaşmış oluruz.
Bahanelerin gastronomi anlamında önümüze geçmesini engellemek adına belli yargılara ve bunların çözümlerine değinerek fikirleri sorgulatmak istedim. Gastronominin aslında beslenmeden daha fazlası olduğunu fark ederek yaşamanın hazzına ekonomik düzey fark etmeksizin herkesin varması gerektiği kanısındayım. Lezzete ve emeğe verilen değerin katlanarak artmasını diliyorum.
Yorumlar
7