eski-turkler-sofra-adabi-manset

Şimdilerde Kurulan Her Masada İzi Olan Eski Türklerde Sofra Adabı

Favorilerime
Ekle

Bugün olduğu gibi geçmişte de sofra, tek başına yemek yenen bir mekân değildi. Sofra, her yönüyle kutsallık atfedilen ailenin, kutlamalar ve şenliklerde ise tüm toplumun bir araya gelerek karınlarını doyurduğu, birlik, dirlik ve neşenin sembolüydü. Yaşça veya rütbece büyüklere yani atalara büyük saygı duyulan Şamanist eski Türk topluluklarında sofra adabı da çok önemliydi.

Bugün ev, yurt anlamında kullandığımız "ocak" kelimesi, eski Türklerin yaşadıkları çadırların tam ortasında kurdukları ocağa atfedilen kutsallıktan geliyor. Öncelikle ateş kutsaldır, sonra da ocak.

Bu ocak etrafında toplanarak yer içerler, hatta bazı ibadetlerini bile burada yaparlardı. En önemlisi yemekte tüm aile bireylerinin bir arada bulunmasıydı; sofra adabının ilk kuralı buydu.

eski-turklerde-sofra-adabi-ates

Biri kuşluk vakti biri akşam olmak üzere günde iki defa yemek yerlerdi. Yemekler, büyük keçe yaygılarda ve bazen de bu yaygıların üstüne konulan sini denilen yuvarlak bakır tepsilerde yeniyordu. Pek çok Türk kavmi, sofralarını çiçeklerle süsler, yemeğin görünüşünün de iştah açıcı olması için yemekler de süslenirdi. Yemeğe genellikle çorbayla başlanır ardından daha ağır yemeklere geçilirdi.

Ellerin silinmesi için yağlık adı verilen büyük mendiller ve peşkirler kucaklara serilir, sıcak yemekler kapaklı sahanlarda servis edilirdi. Bazı yemekler tahta kaşıklarla bazıları ise elle yenilirdi.

Ekmek, çok kutsal kabul edilir, sofraya ekmeksiz oturulmazdı. Ekmek bıçakla kesilmez, elle bölünürdü. İslam öncesi dönemde buğday ekerken dua eden Türkler, İslamiyet sonrasında bu dua geleneğini Anadolu’da da sürdürmüşlerdi. Ekinler sararıp biçmeye uygun hale geldiğinde “ekin salavatlaması” yani bir tür şükür duası yapılırdı.

eski-turkler-ayran

Gerek aile sofralarında gerekse topluca yenilen kutlama yemeklerinde et, bıçaklarla kesilerek herkese yaşı ve sosyal statüsüne göre dağıtılırdı. Buna ülüş yani yemek payı denirdi. Ayrıca eti yenen hayvanın, kemiklerinden yeniden doğacağına inanıldığından yemek esnasında kemiklerin kırılmamasına özen gösterilir, yemek sonrasında bu kemikler toprağa gömülürdü. Eğer hayvanı avlamak çok zor olduysa, yeniden doğup intikam almasından korkarlar ve kemiklerini ateşte kül olana kadar yakarlardı. Bu şekilde hayvanın ruhunun çarçabuk göğe yükseleceğine inanırlardı.

Ağızda lokma varken konuşmamak, başkasının önündeki yemeğe elle veya kaşıkla dalmamak, öksürmek aksırmak gerektiğinde yüzünü sofradan çevirmek, yemek sırasında çadıra gelen herhangi birini mutlaka sofraya davet etmek, sofra adabının önemli kurallarındandı. Tıka basa yemek ayıp sayılır, kararında yemek makul kabul edilirdi.

Tanrı misafiridir, kusur edilmez

eski-turklerde-cadir

Misafire ikramda kusur etmemek, çok eskiden beri Türklerin geleneğidir. Ziyafet veren ev sahipleri, misafirlerine ilk lokmaları kendi elleriyle yedirirdi. Koyunun beyni, en önemli kısım sayılırdı ve yalnızca ağır misafirlere sunulurdu. Sofrada misafir varsa, yaşlılardan ve rütbece büyüklerden önce yemek ona servis edilir, sofradan tok ve memnun kalkması için ellerinden geleni yaparlardı. Selçukluların ve Osmanlıların da sürdürdüğü yoldan gelip geçenlere soğuk ayran ikram etme geleneği de yine Orta Asya’dan kalmadır. Ayran kupalarının içine, soğuk ayranın birden içilip mideyi rahatsız etmemesi için kamış olarak içi boş buğday sapları konulurdu.

Doğumdan ölüme gelenekler sürüyor

eski-turkler-sofra-adabi

Doğumlar ve ölümlerde büyük ziyafetler vermek gelenekti. Örneğin Oğuzlar, ölü aşı dedikleri cenaze yemeklerinde özellikle at eti tüketirlerdi. Ölümden sonra yaşama da inandıklarından mezarlara da yiyecek içecek bırakırlardı. Yakutlar, yeni doğanların kutlama yemeklerinde ağırlıklı olarak yağlı yemekler pişirirler, pişirdikleri hayvanın kafatasını kırmadan yemeye özen gösterirlerdi. Bebeğin ilk dişi çıktığında konu komşu ve akrabaların toplanarak, haşlanmış buğdaydan yapılan "hedik aşı" ikram edilmesi de Orta Asya’dan kalma bir adettir.

Yüz yüze, can cana içilir

eski-turkler-saz-elma

Eski Türk töresinde kavimlerin yöneticisi olan han, hakan ve kaanlar, çeşitli vesilelerle halklarını bir araya toplayıp büyük ziyafetler verirler, şenlikler düzenlerlerdi. Çalgılar ve müzik eşliğinde yenilen yemeklerde de sofra adabının tüm kuralları geçerli olurdu.

Altay Türkleri kımızı, bayram ve kutlamalarda törensel şekilde içerdi. Bu törenin adabı, sofra başındakilerin birbirlerinin gözüne bakarak şarkılar söyleyerek içmekti. Ayrıca ekşi sütten yaptıkları rakıyı da özel bir törenle içerlerdi. Tüm akrabalar çoluk çocuk, genç yaşlı toplanır, açık havada ateş yakılır, üstüne tagan denilen demir bir kazan konulur ve bu kazanda rakı kaynatılırdı. Ateşin sağında erkekler, solunda kadınlar otururdu. Ev sahibi sol eliyle içki kupasını tutar, sağ eliyle içindeki rakıdan bir parça ateşe serper ve bu şekilde yeme içme ritüeli başlardı.

Kımızı yanlış içersen kapının önüne korlar

kimiz-eski-turkler

Türk-Moğol geleneğinde kımız içmek, savaşçılık eğitimiyle ilişkiliydi. Savaşçılar için özel bir tören düzenler, beyler ve hakanları davet ederek "ikram ve merhamet" sofraları kurarlardı. Bu törenlerde içki kupalarını boşaldıkça doldurmakla görevli sakiler ve kupaları tutmakla görevli yeni savaşçılar hazır bulunurdu. Baş hanın işaret vermesiyle tören başlar, ilk kımız töreye göre hana sunulur, o kadehini bitirdiğinde herkes içmeye başlardı. Adaba uygun şekilde kımız içmeyen savaşçılar, kapı dışarı edilir ve çeşitli cezalara çarptırılırlardı.


Doyamayanlar için bir de videomuz var!

Yorumlar

0

Vallahi Bırakmayız, Bir Tabak Daha?