manset-catal-kasik-bicak

Bir Konuyu Aydınlatıyoruz: Çatal, Kaşık ve Bıçak Nasıl Ortaya Çıktı?

Favorilerime
Ekle

Her şey insanın acıkmasıyla başladı. Yani insanlık tarihinin ta en başından. Dünyayla tanışan insanoğlu, karnından gelen seslere daha fazla dayanamadı, yemek aramaya başladı.

Doğanın ganimetlerini keşfetti, yedi, yeni arayışlara girdi, denedi. Kader ağlarını hızla ördü. Ağacın meyvelerinden yemek yaptı, dallarından ateş yaktı. Temel gıdalarla beslenirken üretmeyi öğrendi. Gıdanın yanı sıra bir yandan araç gereç üretti. Pişirmek, saklamak, yemek için farklı gereçler tasarladı. O gereçler bugün hala mutfaklarımızda, sofralarımızda sürekli kullandığımız aletler. Örnek mi? Döküm demir tava ve tencereler, toprak güveçler ve sofradaki elimiz, kolumuz çatal, bıçak ve kaşık.

Yerini bir başkasıyla dolduramadığımız, her yemek çeşidi için ayrı bir türünü kullandığımız sofranın gizli kahramanları onlar. Çatal, bıçak ve kaşık.

Aslında hep varmış gibi davrandığımız çatal, bıçak ve kaşığın da olmadığı zamanlara, tarihin sınırlarına gidiyor, çatal, bıçak ve kaşığın yaşamına yolculuk ediyoruz...

Aslında çok mantıklı: Önce hangisi keşfedildi?

travelingspoon.com

Tarihte bu üçlü arasında ilk olarak bıçağın keşfedilmesi elbette bir tesadüf değil. Doğal kaynakları kullanmak isteyen insanoğlu ağaçları, bitkileri kesmek ve daha da önemlisi avlanmak için bıçağı buldu öncelikle. Zaman zaman yemeği pişirme esnasında yanmasını önlemek için de kullanıldı.

Ardından yemekleri ateş üzerinde pişiren insanoğlu, ateşin üzerindeki yemeği karıştırma, hatta belki yemeğin tadına bakma ihtiyacı hissetti. Böylece kaşık ortaya çıktı. İlk kaşık ise bir dal ve bir deniz kabuğundan oluşuyordu. Sonrasında ise metal kaşığın ortaya çıktığını görüyoruz.

En son ise artık gerekli gereçleri ürettikten sonra biraz rahat etme noktasında çatal 'merhaba' dedi.

Çin geleneği: Ya yemek çubukları?

Burada bir parantez açıp yemek çubuklarından da bahsetmek gerekir. Uzak Doğu'da hala kullanılan yemek çubuklarını, tarihte ilk olarak 5.000 yıl önce Çin'de görüyoruz. Çinliler, çok iyi pişsin diye yemeklerini çok küçük parçalara ayırarak pişiriyor, bu küçük taneli yiyeceklerini ise ağaç dallarıyla tutarak yiyorlardı. Ağaç dallarıyla başlayan bu gelenek, 5.000. yılında hala aynı canlılıkla devam ediyor.

Mesele aydınlandı: Bıçağın hikayesi

wikimedia.org

Kahvaltı ya da sebze soyma bıçaklarınızı bir düşünün. Hani şu uçları yuvarlak olanlar. Hiç merak ettiniz mi neden uçları sivri değil diye?

17. yüzyılda Fransa Kardinali Richelieu yüzünden. Burada iki rivayet var. İlki der ki, o tarihlerde hançere benzeyen ucu sivri bıçaklarla yemek yiyenler, yemek esnasında çıkan tartışmalarda birbirlerini yaralayabiliyordu. Bu yüzden ucu sivri bıçaklar yasaklandı ve bıçakların uçlarının yuvarlak olması şartı getirildi.

İkinci rivayet ise, yemeklerini bitirenler bıçaklarını kürdan gibi kullandığı için Kardinal Richelieu tarafından sivri bıçaklar. 17. yüzyılda yasaklandı ve günümüzde halen kullanılan ucu yuvarlak bıçaklar üretildi der.

Biraz daha detaya inelim: Çatalın hikayesi

wikimedia.org

Fark etmişsinizdir, normal çatalların üç tane ucu olurken, mangal vb. ocaklardan et almaya yarayan büyük et çatallarının iki tane olur. Bunun da aslında sırrı tarihte saklı. İki uçlu çatalın anavatanı Antik Yunan. O dönemde Antik Yunan'da ateşte kızartılan etleri almak için iki uçlu çatal kullanılırdı. Hatta Romalılar da aynı çatalı kullandı. Ancak günümüzde yaygın olan biçim üç uçlu çatal. İki uçlu çatal şimdilerde Antik Yunan'a sadık kalınarak ateşten et almak için kullanılıyor ve et çatalı deniyor ama kullanım oranı hayli düşük.

Avrupa'da ise ilk çatalı 14. yüzyılda, Macaristan Kraliçesi Klemans'ın eşyaları arasında görüyoruz. Peki çatal Avrupa'ya ilk olarak nereden geldi dersiniz? İstanbul'dan! Bizanslılarla ticaret yapan Venedikliler, 11. yüzyılda Avrupa'ya getirir. Ancak çatal, ilk başta hiç de hoş tepkiler almadı. Hatta Papa izin vermediği için çatal, Venedik'te bir süre uğursuz olarak bile kabul edildi. Daha sonra çatal, Avrupa'ya kültür ve bilgi anlamında yeniden doğuş dönemi olarak adlandırılan Rönesans ile birlikte yaygınlaştı. Böylesine olumsuz tepkiler alan çatal, aslında Avrupa sofrası için bir devrimdir.

Bir de bize bakalım: Osmanlı'da çatal, bıçak, kaşık

desktopresim.blogspot.com.tr

Eh, İstanbul'dan Venedik'e çatal gitti ancak çatal, bıçak ve kaşık, bu topraklarda da çok yaygın bir biçimde kullanılmıyordu. Yabancı diplomatların anılarında hayranlıkla anlattığı sofralardı Osmanlı'nın mistik, renkli sofraları. Gösterişten uzak, bir o kadar lezzetli, damaklara hitap eden tatların yer aldığı Osmanlı sofralarında genelde yemekler, çok pişirildiği için çatal, bıçak ve kaşığa gerek kalmadan eline aldığında dağılacak kıvamda olurdu.

Ta ki 19. yüzyıla kadar.

Avrupa'nın aydınlanması, kültürel olarak gelişmesi demek olan Rönesans'ın etkileri Osmanlı'ya kadar uzandı ve Osmanlı sofraları Rönesans'ın etkisinde değişime uğradı. Bağdaş kurarak oturulan gösterişsiz sofralar ve elle yenilen yiyecekler gitti, yerine masada oturup çatal, bıçak ve kaşıkla yenilen yemekler geldi. Bu yeni alafranga sofra anlayışı, alaturka anlayışla mücadele etti, sonrasında alaturkanın iyice gözden düşmesine ve artık yeni stilin benimsenmesine neden oldu. Şatafatı seven padişahlar durmadı ve bu yeni alafranga stili benimsedi elbette. Çatal-bıçak ikilisini sofrasında ilk kullanan padişah ise ıslahatlarıyla ünlü 2. Mahmut oldu.


Doyamayanlar için bir de videomuz var!

Yorumlar

0

Vallahi Bırakmayız, Bir Tabak Daha?