bluezones

Dünyada Ortalama 100 Yıldan Fazla Yaşayan Toplulukların Uzun Yaşam Sırları

Favorilerime
Ekle

Uzun yaşamak, sağlıklı bir ömür sürmek neredeyse pek çok insanın hayali. Peki ama bu hayale ulaşmak için neler yapabiliriz?

İşte tam da bu noktadan yola çıkan araştırmacı, eğitmen, gezgin ve yazar olan Dan Buettner, bir grup bilim insanıyla bir çalışmaya imza atıyor ve aldığı sonuçlarla uzun yaşamanın formüllerini çıkarıyor.

Bir insanın kaç yıl yaşayacağının yalnızca %10 gibi küçük bir kısmının genlere bağlı olduğu, %90 gibi büyük bir oranın ise yaşam tarzıyla bağlantılı olduğu gerçeğinden yola çıkarak başlattıkları araştırmada araştırmacılar, öncelikle dünyanın farklı yerlerinde, ortalama yaşam alanı "normal" denebilecek standartların çok üzerinde olan insanların yaşadığı coğrafi bölgeleri belirliyorlar. Belirledikleri toplam 4 bölgede, uzun yaşayan bu spesifik toplulukların bizlerden farklı olarak neler yaptıklarını araştırmak üzere yola düşüyor ve uzun bir süre gözlem yapıyorlar.

Buettner, "Mavi Bölgeler" olarak andığı bu bölgeler üzerinde yaptığı araştırmalar ve bulduğu sonuçlarla öyle büyük bir başarı yakalıyor ve ilgi görüyor ki kendisi konuyla ilgili olarak kitaplar yazmaya ve "Mavi Bölgeler" ile ilgili olarak farklı çalışmalar yapmaya devam ediyor. Öyle ki dünya çapında oldukça prestijli olan TED Konuşmaları'nda da konuşmacı oluyor.

O zaman sizi daha fazla merakta bırakmayalım ve Dan Buettner ile arkadaşlarının yaptığı araştırmalar sonucunda elde ettikleri formülleri bir bir sıralamaya başlayalım. İşte "100 yıldan fazla yaşamak için ne yapmalı?" sorusunun öğrenince hemen uygulamak isteyeceğiniz cevapları...

Fiziksel aktiviteler, uzun ömürlü insanların günlük hayatının bir parçası

Dan Buettner, ortalama 100 yıldan fazla yaşayan insanlardan oluşan toplulukları, yani Mavi Bölgeler'i incelerken ilk dikkatini çeken unsurlardan biri tüm bu toplulukların sürekli bir fiziksel aktivite içerisinde olmaları oluyor.

Uzun bir ömre sahip olan insanlar bu fiziksel aktiviteleri spor salonunda yapılacak bir egzersizden çok daha farklı bir şekilde, günlük hayatlarının bir parçası olarak hayata geçiriyorlar. Örneğin, belirlenen Mavi Bölgeler'den biri olan İtalya açıklarındaki Sardinya Adası'nda yaşayan insanlar, çok katlı evlerde pturuyorlar ve gün içinde sürekli merdiven inip çıkıyorlar. Aynı şekilde ev ve bahçe işlerini de yaşlarına rağmen hala her gün kendileri yapıyor, teknolojik aletlerden yardım almak yerine yapabilecekleri her şeyi kendi elleriyle yapmaya devam ediyorlar.

Tüm bu günlük işlerinin yanında farklı bir egzersiz yapmak istediklerinde de bir araya geldikleri yürüyüşler düzenliyorlar. Yaptıkları bu yürüyüşler fiziksel olarak kattıklarının yanında aynı zamanda beyin fonksiyonlarının azalmasını da engelliyor.

Uzun ömürlü insanlardan oluşan tüm bu topluluklar, kendilerine bir dinlenme zamanı yaratıyor

Mavi Bölgeler'de yaşayan uzun ömürlü insanların bir diğer ortak özelliği de kendilerine gün içinde mutlaka bir dinlenme zamanı da ayırmaları oluyor. Örneğin, dünya üzerindeki diğer bir Mavi Bölge'de, Kaliforniya çevresinde yaşayan Seventh-Day Adventist'leri ve Sardinyalılar bunu kendi inanışlarına göre dua ederek yapıyorlar.

Neredeyse her gün yaptıkları bu eylemler onları Alzheimer hastalığından tutun da kalp hastalıklarına kadar birçok hastalıktan koruyor. Bizim gibi aceleci ve sürekli stres altında yaşayan insanlarda ise bu hastalıklar baş göstermeye başlıyor.

Her birinin hayatta bir amacı var ve bu amaç doğrultusunda yaşıyorlar

Dan Buettner, Mavi Bölgeler'de yaşayan uzun ömürlü bu toplulukları incelerken çok önemli bir şey daha fark ediyor, her birinin yaşlarına rağmen hala hayatta bir amaçları olduğunu anlıyor. Buettner bunu şöyle anlatıyor:

"Okinawa dilinde emeklilik anlamına gelen bir sözcük bile yok. Bunun yerine, hayatınıza anlam katan bir sözcükleri var: "İkigai." Bu sözcüğün yaklaşık olarak anlamı, "sabahları yataktan kalkmanızın sebebi. 102 yaşındaki bir karate ustasının ikigai'si, savaş sanatında daha da uzmanlaşmak mesela, 100 yaşındaki balıkçınınki ise haftada üç kez ailesi için balık tutmaya devam etmek."

Genellikle bitkisel besinler tüketiyorlar ve fazla yememeye özen gösteriyorlar

Uzun yaşamın formüllerinden biri de beslenme düzenlerindeki farklılıklardan kaynaklanıyor tabii. Elbette "Şunları yerseniz kesin 100 yaşına dek yaşarsınız." denebilecek bir beslenme programı yok ama uzun ömürlü bu topluluklar genel olarak bitkisel ağırlıklı besleniyor. Elbette et de yiyorlar ama genel olarak fasulye ve fındık gibi besinler tükettikleri gözlemleniyor.

Aynı şekilde Dan Buettner, bu toplulukların çok fazla yememeye de özen gösterdiklerini, hatta bunun için Okinawalıların stratejileri olduğunu da söylüyor ve ekliyor:

"İşte gözlemlediğimiz birkaç taktik: Küçük tabaklar kullanıyorlar, böylece her oturuşta daha az kalori alıyorlar. Yemekleri tezgahta sunuyorlar ve oradan masaya getiriyorlar. Böylece konuşurken bir yandan şuursuz biçimde yemiyorsunuz.

Ayrıca 3000 yıllık bir özdeyişleri var. Bence bu, gelmiş geçmiş en iyi beslenme önerisi. Konfiçyus tarafından ortaya atılmış. Adı ise "Hara, Hatchi, Bu" diyeti. Bu, yemeklerden önce söyledikleri bir deyiş. Mideleri %80 dolu olduğunda, onlara yemeyi bırakmalarını hatırlatıyor. Tokluk hissinin midenizden beyninize ulaşması yaklaşık yarım saat alır. Böylece %80'de durmak, sizleri fazla yemekten korur."

Sosyal yapılarında yalnızlığa pek yer yok

Bu araştırmanın sonuçlarından biri de uzun ömürlü tüm bu insanların hayatlarında "yalnızlık" kavramına pek yer olmaması. Özellikle Okinawa'da bu durum, en belirgin şekilde kendini gösteriyormuş. Sosyal yapılarındaki ilginç farklılığı Buettner şöyle anlatıyor:

"Okinawa'da doğacak kadar şanslı olsaydınız, ömrünüz boyunca sizin yanınızda olacak 6 arkadaşa otomatik olarak sahip olmanızı sağlayan bir sistem içinde yaşıyor olacaktınız. Buna "Moai" diyorlar. Eğer bir Moai'ye dahilseniz piyangodan kazandığınız serveti paylaşmanız beklenir. Ve işler kötü giderse, örneğin çocuğunuz hastalanırsa veya ebeveynlerinizden biri ölürse, daime size destek olacak birileri vardır."

Mesela fotoğrafta gördüğünüz bu Moai, yani bu kadınlar 97 yıldır birliktelermiş. Yaşlarının ortalamasıysa 102 imiş.

"Ve, tüm bunların temelinde, birbirleriyle nasıl iletişim kurdukları yatıyor"

Dan Buettner, yaptıkları tüm bu araştırmalardan aldıkları sonuçların temelinde yatanın ise ne tek başına bir beslenme düzeninden ne de yaşanan coğrafyadan kaynaklandığını, asıl önemli noktanın aralarındaki iletişim olduğunu söylüyor ve şunları ekliyor:

"Bu topluluklar önceliği ailelerine veriyorlar. Çocuklarına ve yaşlı ebeveynlerine bakıyorlar. Tamamı inanç bazlı bir topluluğa dahil. Eğer ayda dört kez bu toplantılara katılırsanız, fazladan 4 ila 14 yıl anlamına geliyor bu. Buradaki en büyük olay ise doğru topluluğa ait olmaları. Ya doğru topluluğun içinde büyümüşler ya da kendilerini doğru topluluklardan birileriyle çevrelemişler."

Videonun tamamını izlemek isteyenleri hemen böyle alabiliriz


Doyamayanlar için bir de videomuz var!

Yorumlar

0

Vallahi Bırakmayız, Bir Tabak Daha?