Birazdan bırakacaktım ellerini... Ne garipti öleceğin zamanı bilmek. Beş dakika bilemedin on dakika... Panik yoktu. Zaten kaçacak bir şey yoktu. Gözlerine bakayım dedim. O kafasını çevirmiş denize elimi sıkı sıkı tutuyordu. Korkuyorduk ikimiz de ama artık bitmişti, yola çıkmıştık. Bu yola aslında seneler önce çıkmıştık ama yıllar sonra bu şekilde yolu bitireceğimizi kim bilebilirdi?
Yıllar öncesiydi tanışmamız. Benim usta bir şef olma yolunda yürüdüğüm zamanlarda benim çalıştığım restorana gelip oturmasıyla başlamıştı. O zamanlar kendi restoranım yoktu. Bir balık restoranında kiramı ödeyen mutlu bir gençtim. Ta ki o restoranın kapısından girip deniz kenarındaki masaya oturuncaya kadar. Masada 5-6 kız oturdular o akşam. Mezeler, rakılar, ara sıcaklar...
Benim ise gözüm kalmıştı. Bütün gece mutfağın kapısından her bahanede ona bakmaya çalışıyordum. Ustadan izin istedim o akşam. O masaya bir jest yapayım diye. Ahtapotları haşladım önce boru şeklinde özel kaplarda. Sirke ve ustanın söylediklerini ekledim. Sonra o oyun hamuru kıvamından 2 tık uzakta ahtapotları aldım tavada hafifçe kızarttım. Sonra bizzat masaya götürdüm ve onun önüne doğru uzatıp "Bu da benden size" diyerek bıraktım. Gözlerinden bir saniye ayırmadım gözlerimi.
O akşam öyle bitti. Güle oynaya içtiler, yediler gittiler ve olan benim yevmiyeye oldu Kestiler tabii maaştan o ahtapotu. Neyse o da unutmamış beni ki tek başına içmeye geldi sonraki hafta. Bekledi kapanıncaya kadar restoran. Sonra bizim müdürü rica etti yanına. Müdür beni çağırdı yanına. "Bu kız seni masaya davet için izin rica etti, git otur zaten kimse kalmadı" dedi. Oturdum yanına... Rakı istedi. Bi' duble içtik o akşam. Nazikçe müsaade istedi...
Geceler birbirini kovaladı ve aylar sonra sevgili, yıllar sonra karı koca olduk. Evliliği bir de çocukla taçlandırdık...
O elem kazaya kadar.
O kaza "Keşke biz ölseydik" dediğimiz bir kazaydı. Ben, o ölmedi ama biricik kızımız gitti. Uçtu gitti ellerimizden... Kazanın detayına girmeyeceğim çünkü artık anlamı yok, anlatamam da zaten. Hatırladığım tek şey direksiyon koltuğunda olduğumdu ve hayatımdaki her şeyi kızımla birlikte öldürdüğümdü. Önce evlilik bitti sonra binbir emekle açtığımız restoranı kaybettim. Dostlarımı, ailemi her şeyi kaybettim. Elimin tersiyle ittim her şeyi. O da itti. Haklıydık ikimiz de. Kızımızı hatırlatan ne varsa unutmak için ayarlarımızı sıfırladık. O ailesine geri döndü ve ailesiyle yaşadı bir süre. Sonra haber alamadım tekrar. Bense tekrar başkalarının yanında çalışarak bi' oda bi' salon yaşamaya çalıştım.
Bu şekilde günler, aylar, yıllar geçerken benim gibi başında geçmeyen kalmayan bir arkadaşım geldi çalıştığım yere. İki sohbetleştik. Aklında çok deli bir fikir olduğunu söyledi. Benim gibi, kendisi gibi insanlara destek olmak için.
Destek olmak...
Önce bir fon kuracağız, para toplayacağız, psikolojik destek alacağız zannettim ama olay bambaşka bir şey çıktı. Sorunları olan ve çözüm üretemeyen insanların acısız, sorunsuz bir şekilde ölmesine yardım edecektik. Bir nevi cinayet ama tatlı, huzurlu bir cinayet.
Bana niye ihtiyacı vardı bilememiştim ama anlattıkça hikaye netleşti. Taşlar yerine oturmaya başladı. İnsanlar bize başvuracaklardı ve sebeplerini açıklayacaklardı. Başvuruları o değerlendirecekti. Değerlendirme sonucunda o kişi kabul edilirse son yemeği için, evet, son yemeği için bir menü isteyecekti.
Ölmek için.
Her hafta bir müşterimiz olacaktı. Bu hizmetin bedeli oldukça pahalıydı. Bazen kişinin geliri az ise jest yapacaktık ama yine de en düşük fiyatımız 25-30.000 TL olacaktı. Yemeğin içinde, lezzeti kötü yapmayan ama kişiyi 30-45 dakika içinde öldüren bir zehir olacaktı. Bu yemek masaya geldikten sonra geri dönüş yoktu.
Yorumlar
2