Gönlümüz mutfağa girmekten yana, seviyoruz o kokusuna kurban olduğumuzu. Ancak internetten yemek siparişi diye de bir şey var. Var ki ne var.
Bazen kolunu kaldıramayacak kadar yorgun girersin eve, imdadına koşar. Canın yemek yapmak istemez, yardıma gelir. Henüz keşfetmediğin bir mutfak vardır, elini uzatır. Velhasıl iyidir, aksini söyleyen altı unutulan pirinçtir.
Ve hepimizin siparişi gelmeden önce duyduğu iç sesler vardır.
Türk olduğumuzu belli ettiğimiz dakikalar: "1 saat sonra sipariş versem, 30 dakika içinde gelse, 10 dakikada yesem..."
Türk'üz biz. İşin içinde süre, para, yemek ve rakam varsa biz onu hesaplarız. Tıpkı bir seyyar satıcı gördüğümüzde "2 TL'ye satıyor, 50 kuruşa alsa, günde 100 tane satsa, ohooo çok temiz para" dediğimiz gibi. Daha eve girmeden yaparız planları, 1 bölüm dizi izler, sonra sipariş vermeye niyetlenir, ikinci bölümü izler, üçüncü bölümü yemekle izlemeye niyetleniriz.
Hisseli Harikalar Kumpanyası: "Joker çıkarsa fena yerim yalnız..."
Mini beklentiler köşesi, hayal kurmanın iki adım ötesi, gerekirse f5'e basma sebebidir Joker. Dağları taşları yiyebilmenin 5 haneli şifresidir. Bilen bilir, bilen bilmeyene anlatır.
Not: Görselde bir şey var ama dur bakalım.
Hepsini istiyorsun hepsini: "Ne yesem ne yesem ne yesem..."
Hayatta lüksün hiç de iyi olmadığı zamanlar vardır. Seçemezsin böyle yüzlerce yemek arasından. Yeni sekmeler bilgisayara virüs girmiş gibi açılır, karar veremezsin, kapatamazsın.
Sanki bir yerlerden Kenan Işık "Son kararınız mı?" diye soruyordur: "Tamam ya Adana kebap yiyeceğim"
Bunca sekme arasından kararını verirsin, yapılan hesaplamaların çoktan önündesindir. 20 dakika önce siparişi vermen gerekirdi zaten. Neyse geç olsun, güç olmasın.
Son pişmanlık neye yarar her şeyin bedeli var: "O sütlacı da siparişe ekleyecektim..."
Açlıktan orta boylu bir Afrika ülkesini doyuracak kadar yemek siparişi vermemek için ihtiyatlı gitmeye çalışırsın ama bir gözün sütlacı kesiyordur sürekli. Yok dersin, dikkat etmem lazım zaten yediklerime, abartmayayım o kadar. Bir yandan yazsam mı dersen Yemeksepeti'ne, eklesinler mi siparişe. Genelde zor gelir, selam söylenir sütlaca.
Geçmiş olsun.
Oysa herkes düşünür sevdiğini: "Bekleyeyim bari..."
Son pişmanlık kısa sürmüştür. O biraz önce, Joker kovalayan, yemek seçmek için trip'lerden trip'lere giren insan sen değilmişsin gibi, sanki hiç leğende yıkanmamış gibi, sanki hayatta hiç serçe parmağını sehpaya vurmamış gibi arkadaşını falan ararsın, televizyonda dolaşırsın, kitap falan okumaya kalkarsın. Oysa herkes düşünür sevdiğini. Aslında hiçbir şey yapamazsın, beklemekten gayrı.
Gel vefasız, gel vicdansız, çağırmazdım acil olmasa: "Nerede kaldı bu sipariş, açııııım"
Bundan yaklaşık 5 dakika önceki bekleme cool'luğu hepsi söner. Artık hayattaki yegane emelin o gelecek yemek olur. Biraz sonra ameliyathaneden doktor çıkacak da "Baba oldunuz" diyecekmişçesine, yılbaşı ikramiyesinin ilk 5 hanesini tutturup son hanesi için dönen toplara bakarmışçasına beklemeye başlarsın o yemeği. Geçmek bilmez zaman. Geçmek bilmez dakikalar.
Zilin sana şarkı söylediğini düşünürsün o an: "Ahanda sipariş geldi, yeminlen sipariş geldi"
Koş. Senden mutlusu yok şu an.
Hani birine elini uzatırsın da görmez ya işte aynı gerginlik: "Şifreyi girin lütfen"
Kapıda belirir o güzel insan. Sizin için o an dünyanın en değerli insanı: Kurye. Yapmanız gereken, -online ödemediyseniz- parayı uzatmak ya da kartınızı uzatmaktır. Lakin kurye, "Abi senin şifrene kesinlikle bakmıyorum" demenin yüzsel bir ifadesi olarak kafayı 60 derece diyagonal kenara çevirir. Sen onun yerine utanırsın, "Abi dur etme ben sana güveniyorum" demek gelir içinden, diyemezsin.
Yorumlar
0