''Haftanın 7 Günü Kırmızı Et Yiyordum, Bıraktım, 2 Ayda Hayatım Nasıl Değişti?''
7 Kasım 2018Karşınızda bundan 2 ay önceye kadar, yani hayatının 35 buçuk yılı boyunca sabah kahvaltısından akşam yemeğine kırmızı et yemeden duramayan, evden iki gün uzaklaşsa anne köftesi özlemiyle yanıp tutuşan, kebap için canını, lahmacun için hayatındaki tüm güzellikleri feda etmeye hazır olan bir kadınken kırmızı eti hayatından tamamen çıkarıp onun eksikliğini bir kere bile hissetmemiş, burger görünce kafasını çeviren, tadını bile hatırlamayan bir insan evladına dönüşen bir kişi var.
Ben varım.
Doğma-büyüme İstanbullu olmama rağmen ortalama bir Adanalı'dan daha fazla kırmızı et yiyen ben peki nasıl oldu da bir anda etten vazgeçtim, günde yarım kilo et yediğim günlerden nasıl oldu da adını bile anmak istemez olduğum, canımın hiç çekmediği günlere geçiş yaptım?
Dahası 2 aydır ağzıma et sürmeyen bende, bu vücutta ne gibi değişiklikler oldu? Hayatım nasıl değişti? Yoksa hiç mi değişmedi?
Yaklaşın, anlatıyorum.
Günde yarım kilo et yerken ondan nasıl vazgeçtim?
Aslında bunun hem çok uzun hem de çok kısa bir cevabı var. Ama her alışkanlıktan vazgeçme sürecinde olduğu gibi küçücük bir şey sizi tetikliyor ve o an arkanıza dönüp uzaklaşıyor, bir daha da geriye bakma ihtiyacı hissetmiyorsunuz.
Bende de böyle oldu. Hayvanseverliğimle neredeyse uluslararası gazetelere çıkacak kadar tanınan ben, 6 kedi annesi ben, 10 yaşımdan beri hayvanlarla büyüyen ben konu kırmızı et sevgime geldiğinde orada uzun uzun duruyor; "Ama etsiz yaşayamam ki, yapamam ben" diyerek önümdeki burger'e gözyaşlarıyla gömülüyordum.
Sonra bu yazın sonlarında işten eve yürürken bir kamyonun kasasında bir inek gördüm. Dünyanın en güzel bakan ineğiydi. Dünyanın en masum gözleri ona aitti sanki. Dayanamadım, gözlerimi ondan kaçırdım hemen. "Bu sahneyi unutayım ne olur?" diye kendi kendime konuşarak hızlı hızlı oradan uzaklaşmaya başladım. İçim acıdı, çok acıdı. Ona sarılmak, ona her şeyin güzel olacağını söylemek istiyordum ama yapamazdım. İzin vermezlerdi. Evdeki Bal'dan, Mimi'den, Peynir'den, Maya'dan, Kara'dan ve Beyaz'dan hiçbir farkı yoktu onun, en az onlar kadar yaşamaya hakkı vardı. Onun da duyguları vardı, yoksa o gözler bu kadar çok şey anlatmazdı bana. İşte o gün fark ettim; o yaşasa ben mutlu olacaktım, tabağımda olunca değil...
O hafta eti bıraktım. Çat diye, bıçakla keser gibi bıraktım.
2 aydır ağzıma tek bir lokma bile kırmızı et sürmedim. 2 aydır hiçbir hayvan benim yüzümden ölmedi.
Ve bunun verdiği huzur, mutluluk dünyanın en güzel duygusu. Yerini hiçbir şey dolduramayacak kadar güzel, öyle güzel...
Peki bu huzur dışında neler kattı ya da neler götürdü bu et bırakma hadisesi benden? Devam ediyorum.
Uyumak ne güzelmiş: Uykularım düzene girdi
Kırmızı etle vedalaşmamın ilk fiziki belirtilerini ilk haftada hissettim. Bundan en bariz şekilde etkilenen uyku düzenim oldu. Sabahları yataktan kalkarken sürünen ben alarmın çalmasıyla hatta bazen alarm çalmadan bile asker gibi ayağa dikiliyordum. Uyandığımda tüm rüyalarımı en ince ayrıntılarıyla hatırlıyordum. Sanki rüya değil de içinde var olduğum bir film sahnesi gibiydiler. Rüyaların aslında ne kadar net olabildiğini ben o hafta öğrendim.
Daha dinç, daha enerjik uyandığım sabahlar yine eski haline dönmeye başladı zamanla. Ama kendimi eskisi kadar yorgun hissetmiyorum, bu da bir şey.
İşte bunu beklemiyordum: Geçmeyen yaralar
Eti bıraktıktan sonra kendimde dikkatimi çeken bir diğer şey ise kapanmayan yaralarım oldu. Yanlış anlaşılma olmasın, "Eti bıraktıktan sonra vücudumda yaralar oluştu" demek değil bu. Kötü çevirilerde yapılır böyle bir hata. Şöyle açıklayayım; mesela kolumda bir nokta kaşınıyor, beş saniye kaşıyorum, sanki derim yanmış, bir yere sürtülmüş gibi acıyor, acıyor, günlerce geçmiyor bu acı. Kızarıyor, kabuk bağlıyor ama asla iyileşmiyor.
Normalde de durduk yerde her yerinde yaralar, bereler, morluklar (kedi tırmıklarını saymıyorum) çıkan biri olarak, yaramaz bir kız çocuğu gibi dolaşmaya çok alışmış biri olarak bu sonsuz acıyan ve asla iyileşmeyen yaraları kendimce etsiz beslenmeme bağladım. Hatalıysam arayın.
Mide ağrılarım arttı
Yine kırmızı etsiz beslenmeme bağlı olup olmadığımdan çok da emin olmadığım bir değişiklik daha oldu bu son 2 ayda. Mide ağrılarım arttı. Hatta daha önce sadece aşırı stres yaptığımda ağrıyan midem neredeyse her gün ağrımaya başladı. Hayatımda ilk defa mide ilacı kullanmaya başladım. Yemek borum yanıyor, mideme durduk yerde kramplar giriyordu. Hala da giriyor.
Belki de eskisinden fazla stres yapıyor da olabilirim tabii, o da bir seçenek.
Kilo vermedim... Çok şükür...
Fotoğrafta da görebileceğiniz üzere Urfa dürüm üzerine Urfa dürüm gömen Duygu ile kırmızı eti görünce kafasını çeviren Duygu arasında çok da bir fark yok. Bu arada iki fotoğrafın arasında 1 yıldan fazla bir süre olduğunu da söyleyeyim. Zayıflamadım, öyle de bir amacım yoktu zaten. Hatta iyi ki de zayıflamadım. Çok şükür.
Hatta eti bırakınca sürekli hamur işi yediğim, karbonhidrat çılgınlığı yaşadığım bir dönem oldu. Kahvaltıda sucuklu yumurtaların yerini krepler, pişiler aldı, öğlen yiyecek bir şey bulamayınca tabak tabak makarna yiyor, akşamları kaşarlı pideler sipariş ediyordum.
Ama bu durum pek tartının umrunda olmadı.
Yiyecek ne çok şey varmış!
En çok beni şaşırtan şeyse kırmızı et olmadan aslında ne kadar çok yemek çeşidi olduğunu öğrenmek oldu. Eskiden et olmayınca doyamayacağımı, aç kalacağımı düşünen ben etsiz de ne güzel öğünler geçirilebileceğini, nasıl nefis yemekler yenebileceğini öğrendim.
Zaten çok sevdiğim mücverle, menemenle, fırında kaşarlı mantarla daha çok barıştım. Tavuğu henüz bırakmadığım için hem protein ihtiyacımı karşılamak hem de karnımı doyurmak için ona sığındım. Salatayla aslında ne kadar çok doyulabileceğini öğrendim. Yediğim her şeyden ayrı bir keyif almaya başladım. Yemek yemeyi daha çok sevmeye başladım aslında.
Tek küçük sorun ise çok da sebze sever bir insan olmamam sanırım. Ispanak, karnabahar, lahana gibi sebzeleri ağzıma sürmediğim için yiyebileceklerimin sayısı herkesten daha kısıtlı ama olsun, ben mutluyum.
Yeteeer: "Sen şimdi eti kesin mi bıraktın?"
"Sen şimdi eti kesin mi bıraktın?", "Emin misin tadına bakmayacak mısın dolmanın?", "Bir ısırık al ya bir şey olmaz", "Eee, ne zaman başlıyorsun et yemeye?", "Kokoreççiye gideceğiz, haydi gel, aa sen et yemiyordun değil mi?"
Hayatımda son 2 ayda en çok duyduğum cümleler bunlar. İnsanları et yemediğine inandırmak inanın her şeyden çok daha zor.
Daha mutlu olamazdım
Herkesin kolay kolay verebileceği bir karar değil elbette kırmızı etten uzak bir yaşamı benimsemek. Ama benim kendi örneğimde sonuç olarak söyleyebileceğim tek bir şey var.
Hayatımda hiç olmadığım kadar mutluyum, huzurluyum ve kendimle gurur duyuyorum.
Bu hissi hiçbir mantıya, hiçbir cağ kebaba, hiçbir karnıyarığa değişmem!