Leydiler ve Centilmenler İçin: Tipik Bir İngiliz Çay Saati Nasıl Olur?
3 Mart 2016Zarif porselen fincanlarda sunulan çaylar, gümüş çaydanlıklar, İngiliz mutfağına özgü basit ve leziz atıştırmalıklar, batmakta olan güneşin son ışıklarının yansıdığı bir masa… Tipik bir İngiliz çay saati masası nedir, nasıl olur, merak ettik. Yüzyıllar önce aristokratlar arasında başlayıp alt sınıflara yayılan bu geleneğin ardında neler var, bilmek istedik. Şöyle estetik bir çay masası kurup konu komşuyu veya dostları davet etmek de harika olurdu doğrusu.
Aklımıza ilk düşen soru şu oldu: Yahu bu İngiltere’de çay yetişmez, nasıl olmuş da İngiliz çay saati diye bir gelenek türemiş?
Çin işkencesinin farklı bir yorumu: İngilizlerin çayla tanışması
1600’lü yıllarda o zamana kadar ayak direyen Çinliler, İngilizlere çay satmaya ikna olmuş. Ama tek bir şartla: Para olarak yalnızca altın ve gümüşü kabul ederek. Çayı satmasına satmışlar fakat ne nasıl yetiştirildiği, ne de nasıl içilmesi gerektiği konusunda ser verip sır vermemişler.
Belki de İngilizler güzelim çaya bu yüzden süt ekleyiverdi, bilinmez. Çay satın alabilmek için Çinlinin nazını tozunu çekmek zorunda kalan İngilizler, 19. yüzyıla kadar yeşil ve siyah çayın aynı ağaçta yetiştiğini bile anlayamamışlar. Alışverişi altın ve gümüşle yaptıkları için de hem cepleri boşalıyor hem de çayın fiyatı sürekli artıyormuş.
1828 yılında usanan aşık İngiltere’nin, Hindistan’a büyükelçi olarak atadığı Lord Bentinck gizli örgüt gibi bir oluşum kurmuş: Çay Komitesi. Amaç, Hindistan’da çay yetiştirebilmek ve böylece Çinliye muhtaç olmamak. İngiliz botanikçiler Çin’e çayın nasıl yetiştirildiğini ve pişirildiğini öğrenmeleri için gönderilmiş, çay yetiştirmeyi öğretmeleri için Çin’den Hindistan’a köylüler getirtilmiş.
Ajan bile göndermişler: İngiliz Ajanı Çinli Fortune
Komitenin üyelerinden Robert Fortune adlı birini de 1848’de ajan olarak Çin’e göndermişler. Fortune, bu ülkede tüccar kılığında 3 yıl yaşayarak çayla ilgili bilmek istedikleri her şeyi öğrenmiş. Böylece elde edilen bilgiler ve tohumlarla Hindistan ve Sri Lanka’da (Seylan) çay yetiştirilmeye başlanmış. Çin’den gelen tohumlar, Hindistan iklimine uyum sağlayarak gelişmiş ve ağaçlar yeşermeye başlamış.
Çay uğruna savaşa dahi girilir: Afyon Savaşları
Fakat Çin, çayın dünyadaki en büyük üreticisi ve satıcısı konumunda olduğundan, İngilizler hala onlardan çay almaya mecbur. Çayı altın, gümüş gibi çok değerli madenler karşılığında almaktan da bıktıklarından, onların ilgisini çekecek başka maddeler bulmakta gecikmemişler: Bengal’de yetişen pamuk ile Türkiye’den aldıkları afyon. Afyon, Hindistan koşullarında gayet iyi yetişince, Çinli tüccarlar da afyona bayılınca ticaret hız kazanmış. Fakat halkının uyuşmuş beyinlerle gezmesini istemeyen Çin, afyon ticaretini yasaklamış.
Bu da İngilizlerin, Çinlilere afyon satabilmek için savaş açmasıyla sonuçlanmış. Sonuçta Çin hem yenilmiş hem de üstüne dört limanını daha İngilizlerle yapılacak ticaret için açmak zorunda kalmış.
Çaydan nerelere geldik değil mi? Evet, çünkü yemenin içmenin tarihini, insanlık tarihinden ayrı düşünmek mümkün değil.
Gelenek başlıyor: Çay saatinin yayılması
1700’lü yıllarda ise çay İngiltere’de iyice yaygınlaşmıştı ama çok pahalı olduğundan yalnızca aristokrat ve burjuva çevrelerde elbette. Üst sınıf kadınların toplum içinde alkol kullanması, içkiliyken bir lady gibi davranamadıkları gerekçesiyle hoş görülmüyordu. Yüksek sosyete hanımları da böylelikle çaya yöneldiler.
Birkaç on yıl sonra burjuva sınıfı için öğleden sonra düzenlenen, hafif atıştırmalıklar ve tatlıların eksik olmadığı çay saati artık bir gelenek halini almıştı. Artık Çinliler, İngiliz müşterilerine özel, söğüt ağacı desenli porselen çay fincanları üretiyorlardı. Sonra İngilizler, onu da kendimiz üretelim diyerek 1742’de kendi porselenlerini üretmeye başladılar.
Ceplerinde taşırlarmış: Çay fincanı, poşet çay, kaşık ve şeker
İlerleyen yıllarda çay fiyatlarının ucuzlaması ve üst tabakadan alt tabakaya doğru çay partilerinin yayılmasıyla İngiliz çay saati bir gelenek haline geldi. İngilizler çayı o kadar sevdiler ve benimsediler ki yanlarında fincan, poşet çay ve şeker taşımaya başladılar. Hatta ünlü İngiliz katil Karındeşen Jack’in kurbanlarından biri olan evsiz adamcağızın bile cebinden fincan, poşet çay, şeker ve kaşık çıkmış.
Nasıl olur: Tipik bir İngiliz çay saati
Britanya’nın farklı bölgelerinde saatleri ve içeriği biraz farklılaşmakla birlikte benzer şeyler yeniyor. Bazı bölgelerde beş çayı tam bir öğün gibi tüketilirken, bazı bölgelerde ana yemek öncesinde hafif atıştırmalık şeklinde uygulanıyor.
Çay, üst tabakada ve lüks otellerde gümüş veya porselen demliklerde servis ediliyor ve elbette birbirinden güzel porselen fincanlarda içiliyor. Dilimlenmiş ekmek ve tereyağı, çay masasında mutlaka bulunuyor.
İnce dilimlenmiş salatalık veya somonlu, köşeleri alınmış ekmeklerle yapılan parmak sandviçler de çay saatinin göz bebeği. Kendi çay saatiniz için daha yerel sandviç tarifleri de uygulayabilirsiniz elbette.
Baş köşede: Sıra sıra kekler
Çay saati masasının olmazsa olmazlarından biri de kekler. Türlü çeşidi makbul. Tabii özellikle havuçlu tarçınlı kek favori gösteriliyor. Bunu veya olağanüstü kek tariflerinden birini seçip yapın, çay saatiniz şova dönüşür, o derece harika olur.
Modern çay saati: Allı güllü muffin’ler
Modern çay saatlerinde muffin’ler de masalardan eksik olmuyormuş. Özellikle İngiltere’nin bazı büyük otellerinin düzenlediği ve biletle giriş yapılan çay saatlerinde birbirinden güzel muffin’ler oldukça popülermiş.
Viktoryan kek: Pandispanya, krema ve reçel
İngilizler çay saatleri için bildiğimiz sünger kek yani pandispanya yapıyorlar. Sonra ortasından bölüp içini kremayla birlikte reçel veya taze meyvelerle süslüyorlar. Bu keke, Kraliçe Viktorya’ya ithafen Viktorya Keki diyorlar. Lüks çay saatlerinin gözdesi oluyor kendisi.
İngiliz bazlama: Crumpet
İngilizlerin geleneksel çöreği “crumpet” dedikleri, üstü kızardıktan sonra sürülecek tereyağının hamura iyice nüfuz etmesi için delikli olarak hazırlanan bir tür çörek yapılıyor. Bizim bazlamamızın daha kabarık hali olan crumpet, hala İngiliz halkının favori atıştırmalıkları arasında başı çekiyor.
Çörek, reçel ve kaymak üçlüsü: Cream tea
11. yüzyılda Vikinglerin harabeye çevirdiği Tavistock’taki manastırı, rahipler yeniden inşa ettirmiş. İnşasında çalışan işçileri de kalori açısından zengin bir öğünle beslemek için bu özel öğünü geliştirdiklerine inanılıyor. Buna “cream tea” diyorlar. “Cream”, kaymağı ifade ediyor. Çöreklerin üzerine önce tereyağı sonra reçel sürülüyor ve üstüne kaymak eklenip afiyetle yeniyor. Reçel yerine taze meyveleri de deneyebilirsiniz.