Çocukken Amerikan Filmlerinde Görüp Özendiğimiz 11 Fenomen Yiyecek
18 Eylül 2015Şimdilerde hemen hepsinin ne olduğunu bildiğimiz bu yiyecekler, 80’li 90’lı yıllarda çocuk olup ilk özel tv kanallarındaki Amerikan yapımlarını izleyerek büyüyenler için birer fenomendi. Birbirimize sormaya da utanırdık.
Neyse ki sonra internetler gelişti, tek tıkla öğreniverdik ne olduklarını. Kimisi hayal kırıklığı yarattı kimisi günlük yaşamımıza kalıcı şekilde girdi.
Neydi bunlar, hatırlayalım hadi.
Şekilli falandı hep bunlar: Zencefilli kurabiye
Mutlu çocukluk sahnelerinin vazgeçilmeziydi, neredeyse her filmde bahsi mutlaka geçerdi.
Renkli teneke kutular ya da süslü cam kavanozlarda saklanır, çoğu zaman çöp adam şeklinde yapılırdı. Çoğumuz zencefili annelerimizin boğazımız ağrıdığında bala katıp zorla yedirdiği acı bir toz olarak tanıdığımızdan, “tatlının içinde zencefilin işi ne?” diye düşünmeden edemezdik.
Çiizkeykte peynir olduğunu öğrendiğimiz andaki şaşkınlığa benziyor aslında Parti sahnelerinin vazgeçilmezidir. Sırrı çözülemeyen kıpkırmızı bir içecektir bu. Kocaman cam kâselerde servis edilmesi yeterince tuhaf değilmiş gibi bir de çorba kepçeleriyle bardaklara konulurdu. Meğerse şarap, kanyak, votka gibi alkollü içecekler, meyveler ve tarçın, karanfil gibi baharatlarla bin türlü çeşidi yapılan bir kokteylmiş! Tabii ki Ninja Kaplumbağalar’ın vazgeçilmezidir. Ninjaların gazına gelip de “Ançüezli pizza istiyorum!” diye yaygarayı basmayan kaç çocuk vardır ki? Ben annemin “Yavrum hamsi o, bildiğin tuzlu hamsi” diye beni ikna etmeye çalışıp inandıramadığını iyi hatırlıyorum. Meğerse doğruymuş, tuzlu balık turşusuymuş. Biz ninjalıklarına odaklanmışız ama onlar aslında kaplumbağaydı tabii, bunu atlamışız. Kahvaltı sahnelerinin vazgeçilmezidir: “Richard, Julie! Gözlemeleriniz hazır. Üstüne çilek reçeli mi yoksa akçaağaç şurubu mu dökeyim?” Gözlemenin peynirlisi, kıymalısı, patateslisi hatta ıspanaklısını bilirdik de tatlı olanını hiç bilmezdik. Meğerse pancake’i diyorlarmış. Yıllar sonra orijinal adıyla hayatımıza girince anladık. Film çevirmenleri daha iyi bir Türkçe karşılığını bulamadılarsa demek ki… Yol üstü lokantalarında kahvaltı eden kötü adam sahnelerinin vazgeçilmezi. Ya da daha acayibi, kahvaltılarını evlerinde değil de sokağın köşesindeki restoranda eden şehirli Amerikalıların bazen yanında karamelize edilmiş fasulyeyle birlikte yediği şey. “Ay nasıl hazmedilir o sabahın köründe?” dedirtirdi. Hâlâ da dedirtiyor. Dukan ya da Karatay diyeti yapmaya çalışanlarımız dışında hayatına sokanı var mıdır, bilinmez. Cadılar Bayramı kutlaması sahnelerinin vazgeçilmezi. Çorbasından kekine, pastasından turtasına kırk çeşit yemeği yapılır. Biz yalnızca tatlısını bilirdik, o da bizim yediğimiz kabakla aynı şey mi değil mi emin olamadan. Meğerse buna “pumpkin” denirmiş, tatlısını yaptığımız kabaktan biraz daha farklı bir şeymiş. “Aşk tesadüfleri değil tevafukları sever” temalı aşk filmlerinin vazgeçilmezi. İçinden çıkan kehanet gibi maniler, tuhaf yollarla gerçeğe dönüşür. Kurabiye kısmını yiyeni de daha görmedik. Bizde daha fantastik fal bakma yöntemleri olduğundan herhalde, memlekette hâlâ yaygınlaşmadı. Titizlikle hazırlanmış elit sofra sahnelerinin demirbaşı. Pırasayla kereviz sapı arası bir şeye benzer. Sebze severleri aşırı meraklandırır. Ya 3 dal haşlar ana yemeğin yanına kor ya da çorbasını yaparlar. Bugün hâlâ bulması ve satın alması zor. Tadı da öyle çok matah değilmiş doğrusu. Noel ve yılbaşı kutlaması sahnelerinin vazgeçilmezi. Devasa boyutlardaki kızarmış hindiler masanın tam ortasında durur. Döner bıçağı gibi bıçaklar ve dev üç dişli çatallar yardımıyla güç bela kesilerek servis edilir. Hindi bizde de sonradan yaygınlaştı ama ebatları Amerikan hindisiyle hâlâ yarışamıyor. Depresyonunu mutfakta geçiren mutsuz ev kadını sahnelerinin vazgeçilmezi. Çok da bilmediğimiz bir şey değildi. Fakat bunu da sadece tatlı bilirdik, o yüzden “Kocacım, sana dana etli turta yaptım” cümlesini asla anlamlandıramazdık. Hâlâ “Kiş denen şey bu tuzlu turtalar mı ola?” diye düşünüyoruz. Aynı adı taşıyan o meşhur ve muazzam filmle tanıştığımız yiyecek. Önce ekonomik sonra bireysel özgürlüğüne kavuşmak isteyen bir grup kadının, işlettikleri restoranda yaptıkları başlıca yemekti. “Domatesin yeşili de mi varmış?” dedirtmişti. Hele dilimleyip una bulayıp dökme tavalarda kızartmak iyice tuhafımıza gitmişti. Gerçi Amerika’da da çok bilinmezmiş, güney bölgelerine ait bir lezzetmiş. Neşeli arkadaş gruplarının ya da zamanla yarışan iş adamlarının ayaküstü yemek yeme sahnelerinin yıldızı. Sosisin ne olduğunu bilirdik de, bu sandviçin sosisi öylesine büyüktü ki şaşar kalırdık. Bir de üstüne sapsarı bir sosu şekilli şekilli sıkarlardı. Evet, hardal; o da her markette bulunmadığından onu da bilemez, merak ederdik. Sonra öğrendik ki, sosisin bin türlüsü olurmuş Batı’da. Bazısını da üstüne para verseler yemezsin, öyle acayip. Yeterince yaşlı olanlarımız, cookie’nin, cornflakes’in, kutuda satılan sütlerin, hatta o kocaman hamburgerlerin de çocukken filmlerde gördüğümüzde bize ne kadar yabancı geldiğini hatırlar. Artık o kadarını da yazamadık. Şu an “Of ne kadar yaşlanmışız” tribindeyiz, moralimiz bozulmasın iyice :/Çorba kepçesiyle bir şeyler döküyorlardı: Punch
Bildiğin hamsi yahu, tuzlu hamsi: Ançüez
Akçaağaç şurubu fenomeniyle: Gözleme
Dukan yapıyorsa tamam, sorun yok: Sabah sabah yenen koskocaman biftek
İki filmle Cadılar Bayramı bekler olduk: Balkabaklı bir takım şeyler
Kahve falından sıra gelmedi: Çin şans kurabiyeleri
Pırasayla kereviz sapı arası bir şey: Kuşkonmaz
Adet çıkardılar başımıza: Hindi dolması
Kiş gibi ama değil gibi: Turta
Amerikalı bile bilmiyor: Kızarmış yeşil domatesler
Biraz daha hardal alalım o zaman: Hot dog