***
Kafeye geldiğimde Umut önce çok şaşırdı, sonra randevuma gitmediğimi öğrenince kızdı. Ona anlattım, anladı. Dedim ya daha önce, yaralarımız aynıydı. Bu yüzdendir ki beni tek o anlıyordu. Eksik anlıyordu ama anlıyordu. Hiç 28 yaşında, yapayalnız bir kız olmamıştı ki beni tam olarak anlayabilsin. Ona hak veriyordum.
O gün kafede her şey her zamanki gibi ilerledi. Siparişler alındı, siparişler verildi, kahveler içildi, pastalar, brownie'ler, sandviçler yendi. Gülüşüldü, dertleşildi, sarılıp ayrılındı. Hesaplar bazen nakit, bazen kredi kartı ile ödendi, bazen paylaşıldı. O gün kafede hayatlar birbirine karıştı.
Kapatmaya bir saat gibi bir süre kalmış, kafe hafiften boşalmıştı. Sonra Umut'u bir köşede dalgın dalgın yere bakarken gördüm. Kendi hüznümü, kendi çaresizliğimi onun bakışlarında gördüm. Yanına gittim ve ne olduğunu sordum.
Anlatmaya başladı.
"Bir şey yok, canım sıkkın biraz" dedi önce. Sonra üsteleyince devam etti:
"Bizim şu köşeye arada gelen mendilci dede var ya... Hani kağıt mendil satıyor ama bir gece dışarı çıktığında bizim bir aylık maaşımızdan daha fazla harcayanlar ona dönüp bile bakmıyor. Neyse onunla konuşuyorduk az önce molamda. Her zamankinden daha dalgın ve halsiz gözüküyordu. Ne olduğunu sorduğumda bana hiç bilmediğim bir hikaye anlattı.
Mendilci dedenin karısı felçliymiş yıllardır. Yatalakmış anlayacağın. Mendilci dede de kağıt mendil satarak kazandığı üç kuruşla onun ilaçlarını alıyor, ev kirasını ödüyor, eve yiyecek götürmeye çalışıyormuş. Bugünkü mutsuzluğunun sebebi ise zaten geciktirdiği kirayı bu akşam ödemesi için son günü olmasıymış. Ev sahibi bu akşam ödemezse onları evden atacağını söylemiş. 'Ben felçli karımla nereye giderim, nerede kalırım oğlum? Ben sokaklara alışığım ama o sokakta yapamaz, sokağa atıldığımız an ölür o. Ben onsuz yaşayamam. Yapamam' dedi bana. Ağlamamak için çok zor tuttum kendimi, çok dokundu bu sözler bana."
Umut, elini kalbine götürdü. Kalbini acıtmıştı bu sözler belli. Aynı şimdi benimkini acıttığı gibi. Umut da sevdiği kadının dönmesini beklerken aylarca sokaklarda yaşamıştı, o yüzden onun hissettikleri daha derindi, hissedebiliyordum. O yüzden söze ben girdim:
"Ne kadarmış kirası? Ne kadar ödemesi gerekiyormuş peki?" dedim. Belki bir şeyler yapabilir, onları kurtarabilirdik.
"Çok para değil aslında. 800 TL gibi bir rakam söyledi mendilci dede. Ama bende o kadar yok, birkaç saat içinde de nasıl bulabilirim hiç bilmiyorum" dedi.
***
"E buluruz bir yerlerden, bende var biraz, diğerlerine sorarız. Birilerini arar, borç isteriz. Yapabiliriz, kurtarabiliriz onları" dedim.
İçimizi anlamsız bir heyecan kaplamış, Umut'un gözleri ilk defa gülmeye başlamıştı. Biz kimi arayacağımız, kimden borç isteyeceğimizi düşünüp tartışırken hemen yanımızdaki masada tek başına oturan kadın hesabı istedi. Umut'a "Ben ilgilenirim" dedim ve kadına hesabı götürdüm.
Masadan aldığım boşları tezgaha götürüp arkamı döndüğümde kadın gitmişti bile. Şaşırdım aslında bu kadar hızlı gitmesine, "Demek" dedim, "Acelesi var ve tam para bıraktı". Aklım hala Umut ile mendilci dedeye para bulma planımızdaydı. Bir an önce kafedeki işleri toparlamak, müşterileri mutlu bir şekilde evlerine göndermek ve bu işi halletmek istiyordum. O yüzden kadının bırakıp gittiği hesabı alıp kasaya bırakmak için masaya döndüm hızlıca.
Ancak hesabı açtığımda beni bir sürpriz bekliyordu.
Defterin içinde bir tomar para vardı.
"Bir yanlışlık olmalı" dedim kendi kendime, kadının arkasından koşmak için kapıya doğru yöneldim istemsizce. Sadece bir fincan kahve ile su içmişti kadın çünkü. Mümkün değildi o kadar parayı bırakmış olması. Tam o sırada paraların altında kalan adisyona gözüm çarptı. Üzerine bir şeyler yazılmıştı.
"Bu paraya benden çok, o bahsettiğiniz mendilci dedenin ihtiyacı var. Lütfen bunu bahşiş olarak kabul edin ve benim yerime, siz ona bu parayı verin. Kirasını ödeyebilsin, eşiyle sokaklara düşmesin. Siz güzel çocuklarsınız. Benden mendilci dedeye çok selam söyleyin."
Notu okuduğumda ellerim titriyordu. Hemen Umut'a koştum. Notu okudu ve birbirimize uzun uzun baktık. Bu bakış "Hayatta her şeye rağmen iyi insanlar var ve güzel şeyler de olabiliyor" bakışıydı. İnsanlar tarafından kırılmış, dışlanmış, ötekileştirilmiş insanlar olan biz ikimiz, böyle durumlar karşısında afallıyor ve inanamıyorduk.
Bu da o anlardan biriydi.
***
Bir süre sonra elimizdeki bir fincan kahve ve suya ödenmiş 810 TL'nin 800 TL'siyle mendilci dedenin yanındaydık.
Ona olanları anlattık ve parayı teslim ettik.
O yaşlı, hayatın yorduğu adamın gözlerinden yaşların nasıl aktığını, dudaklarının, ellerinin nasıl titrediğini size anlatamam. Kendini dönüşü olmayan, kapkaranlık bir yolda görürken şimdi güzel bir kalp sayesinde yeniden ışığa kavuşmuştu. Kirasını ödeyebilecek, karısına bir daha kavuşacaktı. Yarın yine sokaklara düşecek, elindeki elli kuruşluk kağıt mendilleri satarak eve ilaç ve yiyecek götürmeye devam edecekti. Hayat onun için kaldığı yerden devam edebilecekti.
Bir Hıdırellez arifesi gizemli bir kadın hiç tanımadığı bir adamın hayatını kurtardı ve ona hayallerini geri verdi.
Bense bu gece gül ağacının altına dileğimi gömecek ve birinin de beni aynı böyle karanlıktan çıkarıp ışığa kavuşturmasını hayal ederek uyuyacaktım.