midilli-adasi-gezi

Yanı Başımızdaki Cennet Midilli Adası’na Kopup Gitmek İçin 15 Ege Kokulu Sebep

Favorilerime
Ekle

Konuyu eğip bükmeden baştan söyleyelim. Son yıllarda hızla artan Yunan adaları sevdası boş bir sevda değil. Türk turistler Yunan adalarına her geçen sene daha bir gönülden demir atıyor. Bu sevdanın basit sebepleri var. Yunanistan’da turizm köklü bir sektör ve bu sektöre gereken ilgi alaka gösteriliyor. Samimiyet adına lakayt tavırlar yok. Yeme içme nereye giderseniz gidin belirli bir seviyenin üzerinde. Yunanistan, Türkiye’ye göre euronun mevcut durumuna göre bile ucuz. En azından ödediğinizin karşılığını alabiliyorsunuz, çevre ve deniz temiz ve insanlar birbirlerine karşı saygılı.

Genel olarak bilinenin aksine Türkleri de gayet seviyorlar, hatta son yıllarda krizdeki Yunan ekonomisine turizmle hayat verdiğimiz için artık daha da çok seviyorlar. Yunan adalarına hemen her milletten turist geliyor. Ama Türk turistin yeri ayrı; çünkü bizler Avrupalı turist elini ayağını çektiğinde bile adalara gitmeye devam ediyoruz. Eylül’de Ekim’de, Şubat’ta, Mart’ta bile Türkler adalara gidiyor. Ama özellikle içinde bulunduğumuz mevsimlerde daha bir kıpır kıpır oluyoruz.

Her sene olduğu gibi bu sene de kapıda vize uygulaması Haziran ayıyla beraber başladı ve Schengen kasıntılığıyla uğraşmadan adalara sefer imkanı doğdu. Artık kapıda vizeyi herkes biliyor ama yine de kısaca yazalım. Yaz aylarını kapsayan belirli bir dönemde Yunan ve Türk hükümeti arasındaki anlaşmaya göre, sadece belirlenmiş adalara Schengen almadan gidebiliyoruz. Tek girişli bu vize ile Yunan anakarasına ya da diğer Schengen ülkelerine geçemiyoruz, sadece gittiğimiz ada ya da bu istisnadan faydalanabilen diğer adalara geçebiliriz. Bu adalar Rodos, Kos, Samos, Midilli, Meis ve Sakız adaları. Bu yazıda sizin için hepsi birbirinden güzel bu adalardan Midilli’yi seçtik. Yemesinden içmesine, görülmesi gereken köşelerinden, insanına kapsamlı bir Midilli rehberine buyurunuz...

Peki neden Midilli?

Çok sebebi var. Mesela gitmesi kolay, mesela Midilli ile çok ciddi tarihi bağlarımız var, mesela ada tam bir doğa harikası, mesela her kafaya göre bir köşesi var, yeme içme harika, deniz inanılmaz, say say bitmez.

Nasıl gideriz, kapıda vize uygulamasının püf noktaları nelerdir?

midilli-nasil-gidilir

Midilli’ye gidiş Ayvalık üzerinden. Miss. Düşünsenize cennet gibi bir adaya gideceksiniz ve oraya diğer bir cennetten geçeceksiniz. Zamanınız varsa tatile biraz önce başlayın deriz ve Cunda’da da biraz zaman geçirin. Böylelikle karşılıklı iki kıyı arasında benzerlik ve farkları, iki halkın ve devletin gündelik yaşama dair kenara attıklarını sağlam şekilde fark edeceksiniz.

Ayvalık’a gittik peki sonra?

midilli-feribot

Limana indik, Mesut Büfe’den tostumuzu yedik, sahilde biraz turladık şimdi sırada karşı kıyıya yani Midilli’ye giden feribotları bulmak var. Karşı kıyıya Turyol ve Jale Tur adlı iki özel firmanın feribotlarıyla geçiyoruz. Bu iki firmadan başka seçeneğiniz yok. Feribotlara özel aracınızı da (rezervasyon gerekli) sokabillirsiniz. Gitmeden internet üzerinden biletlerimizi alıyoruz. Midilli çok büyük bir ada (Ege’nin 3. büyüğü) eğer adayı gezmek isterseniz bir araca ihtiyacınız olacak. Toplu taşıma var ama haliyle kısıtlı. Midilli tarafından araç da kiralayabilirsiniz. Araç fiyatları Türkiye ile aynı hatta genellikle da daha ucuz.

Turyol ya da Jale Tur arasında bir fark yok, bilet fiyatları aynı. Adaya gidiş dönüş 30 euro. Kapıda vize için de normal Schengen vizesi belgeleri gerekiyor. Ama normal Schengen’deki kadar kasıcı bir süreç yok. Vize ücreti de normal Schengen’den daha ucuz: 55 euro. Yalnız burada minik bir çakallık mevcut. Aslında iki devletin belirlediği ücret 35 – 40 euro gibi bir rakam, bunun üstünü hizmet bedeli olarak bu iki feribot firması alıyor. Yani bilet fiyatının üzerine vize işlemleri adına bir komisyon ekliyorlar. Onlar tersini söylese de bu parayı vermek zorunda değilsiniz. Bu firmaların yetkilileri üstüne basa basa aksini söyleyecek, dinlemeyiniz. İhtiyacınız olan tek şey biletle birlikte bu firmalardan alacağınız fotokopi bir A4 kağıt. Bu kağıt Yunanca ve üzerine kişisel bilgilerinizi yazmalısınız. Feribottan indiğinizde Yunan polisine vereceksiniz.

Yunanca bilmediğiniz için doğal olarak bilgileri hangi sırayla yazacağınızı da bilmiyorsunuz. Kağıt önünüzde yazılar matematik formülü gibi duruyor. Üzerinde şöyle şeyler yazıyor: ????, ß??? ... Sevgili tur şirketleri de “Ehe ehe gördünüz mü biz size dolduramazsınız demiştik” diyor. Efendim sadece bir fotokopiye 15 euro vermek istemiyorsanız kağıtta yazan şeyler şöyle...

Sırasıyla yukarıdan aşağıya: Soyadınız, adınız, baba adınız, anne adınız, doğum tarihiniz, doğdunuz şehir, ülke, uyruk (ikisine de TC yazıp geçiyoruz), ev adresiniz, mesleğiniz, pasaportun üzerinde harf ile başlayan rakamlarla devam eden pasaport numarası ve son olarak bileti aldığınız tur şirketinin adı. Gerisini doldurmuyorsunuz. Bu fotokopiyi, tur şirketinden aldığınız biletiniz ve pasaportunuz ile karşı kıyıya geçtiğinizde pasaport polisine vereceksiniz, damgayı basacaklar ve olay bitecek. 15 euro için değer mi diyenler de haklı ama sürekli gidiyorsanız bu haksız ve yasalarda yeri olmayan ücret çok saçma gelmeye başlıyor. 4 kişi gittiğinizi düşünün 60 euroya kral gibi sofra kurarsınız.

Midilli seferi başlasın

Ayvalık - Midilli arası denizin ve feribotunuzun keyfine göre 1 saat 15 dakika ile 1 saat 45 dakika arası sürüyor. Cunda kıyılarına baka baka çok keyifli bir deniz yolculuğunun ardından açık denize çıkıyorsunuz ve bir saate kalmadan Midilli tüm heybetiyle belirmeye başlıyor.

Yanaşacağınız şehir Mytilini, burası adanın da merkezi. Aynı zamanda bizim de bu adaya Midilli dememizin sebebi bu şehir. Bizim topraklara en yakın ve en büyük şehri bu olduğu için Osmanlı bu ismi kullanmış ve adanın ismi Midilli’ye kadar gelmiş. Yunanların adalarına neden Midilli dediğimiz hakkında hiçbir fikirleri yok, çünkü adanın asıl ismi Lesvos. Tüm dünyada da bu isimle biliniyor.

Yunan şair Sappho da Lesvos’da doğmuş. Sappho hem yazdığı aşk şiirleri hem de kadınlar arasındaki aşk ile simgeleşen yaşamından ötürü lezbiyenliğin tanrıçası olarak da görülmekte. Lezbiyen kelimesinin doğuşu da Lesvoslu ya da Lesboslu kelimelerinden geliyor. Yani anlayacağınız komşu bu adaları, Eros’u, Zeus’u, Sappho’suyla tarih boyunca aşk, eğlence ve felsefenin toprakları bilmiş.

Ufukta Midilli belirince bünyeyi bir heyecan basacak

midilli-adasi

Denizden limana yaklaşırken ilk önce koca bir kilise fark edeceğiz. Midilli’ye akşama doğru iniyorsanız ışıklandırmasıyla bu kilise tarifi zor bir manzara sunuyor. Athannasios abi Yunan tarihi için çok mühim bir şahıs. Onun adına Midilli haricinde Atina ve Güney Kıbrıs’ta da kiliseler yapmışlar. 16. yüzyılın nadide eserlerinden olan kilisede şehrin en önemli koruyucusu olarak da bilinen Aziz Theodore’nin kutsal emanetleri bulunuyor. Kendisi adayı 1836 yılındaki Osmanlı kuşatmasından korumuş, bizimkiler de abiyi yakalayıp asmış. Bu yüzden efsaneleşmiş ve aziz olmuş.

Yunanistan resmi tarihinde de bize öğrettikleri gibi yarı gerçek yarı uydurma noktalar bulunuyor. Türklere karşı uzun yıllar süren mecburi bağlılığın izleri, hastane ve okulların duvarlarındaki resimler, çizimler ve eskilerin anlattığı hikayelerde tozlu da olsa duruyor. Günümüzde bu durum düşmanlığa varan davranışlara ya da nefrete dönüşmüş değil, başta da dediğimiz gibi bizi “kardaş - komşu” olarak görüyorlar. Ama yine de bir ayak burkulması sonucu gittiğimiz küçük bir polikliniğin duvarındaki “Türklere karşı kazanılan deniz zaferleri” köşesi gözümüzden kaçmadı. Ama bu resimleri bizi hiç tanımadığı halde oraya kadar götüren; hatta hafta sonu olduğu için tam kadro yerinde bulunmayan görevli ekibi aratıp taratıp polikliniğe getirten adalı amcayla birlikte gülümseyerek seyrettik. Özetle, iki toplum da birbirinin huyunu suyunu ezbere biliyor ve arada dünyanın en güzel denizi olan Ege’yi paylaşıyor. Tura devam.

Ermu Caddesi

Mitilini’nin İstiklal Caddesi diyelim, tabii hayli miniği. Sahil yoluna paralel devam eden bu caddede Ege’nin bizim yakasındakine benzer dükkanlar ve alışveriş seçenekleri var. Gece bu caddenin sonunda toplanmış tavernalarda yemek yiyebilirsiniz. Cadde tarafında da sıra sıra seçenekler göreceksiniz. Bu sıralı restoranları yine sıra sıra kafeler izliyor. Yunanlar dehşet güzel frappe yapıyorlar. Bu buzlu ya da buzsuz kahve herkesin elinde. Yaşlı bir emekli amcayı elinde açık kahverengiden, koyu kahverengiye giden uzun bir bardakta, renkli bir kamışla frappe içerken görebilirsiniz. Adeta bizdeki çay gibi hepsi Frappe içiyor. Hiç öyle Yeldeğirmeni ya da Karaköy’ün 3. nesil kahvecisi stili değil, en sıradan, en salaş köy kahvesinde dahi muhteşem frappeler içeceksiniz.

Peki ne yiyeceğiz?

Konumuza gelelim. Yunan kara sularında yeme içme alanında isimler çeşitli. Biz kısaca meyhane diyoruz onlar ise “Ouzeri, taverna, kafeneion” gibi farklı isimler kullanıyorlar. Tavernalar biraz daha kapsamlı, Ouzeri'ler meyhaneler, kafeneionlar ise daha küçük artık bizim kültürümüzden maalesef yok olmuş ayak üstü tektekçi meyhaneleri. Kapasite dışında birbirlerinden öyle aman aman farkları yok. Tabii ki bir de standart kafeler ve barlar. Gündüz gördüğünüz kafeler gece genellikle kulüp ya da bara dönüşüyor. Gündüz pek ortalarda görünmeyen Yunan kardeşlerimizi gece tanıyamazsınız. Şimdi yalan yok, özellikle küçük yerlerde gece hayatı biraz rüküş gibi. Bu haliyle eski Doğu bloku ya da Slav milletlerini andırıyorlar.

Mitilini'de “Monkey Bar” popüler bir gece noktası. Bunun dışında gündüz takılmak için beach barlar da ideal. Beach barlara giriş ücretsiz, içecek fiyatları ise bizim sahillerle kıyaslandığında gayet uygun. Ortalama bir ada gecesi aşağı yukarı şöyle geçer: Kalkış, cafede frappe tost (tost yerine pastanelerden gözünüz kapalı hamur işleri de alabilirsiniz, mükemmel yapıyorlar), dolanmaca, beach bar ya da kafanıza göre bir sahil, kestirme, Ouzeri ya da taverna, hal kalırsa sabah frappe içtiğiniz yere gidip piyasa yapmaca, oradan topluca kalkıp herkesin gittiği club’a gitmece, belki gece deniz, ZZzZzzz... Sonra sabah yine kalkmaca, bölgenin en eski ve ünlü kahvesi Panellinion’a gitmece, Frappe içmece, öylece kendini dinlemece... Dev gibi olan Panellinion’u zamanında Osmanlı banka olarak kullanmış. Bu ve bunun gibi taş kahveler adaya gerçekten de farklı bir hava katıyor.

Merkezde yeme içme için seçenek çok, ama her yurt dışı tatilde olduğu gibi yerellerin gittiği mekanı bulmak sizin adınıza hayırlı olacak. Bunu yaparsanız Yunan havalarına kendinizi daha güzel kaptırabilirsiniz. Aksi halde Yunan adalarında Türk turist çok, en ayak altındaki yere giderseniz muhtemelen tişörtünde “Rakı, Balık, Ayvalık” yazan emekli bir amca ve onun tontiş ailesiyle takılırsınız. Ha kötü mü, elbette değil ama o amcayla zaten tişörtünde yazdığı gibi Ayvalık'ta da takılabilirsiniz. Ama mesela “Koutsomytis” adlı mekana giderseniz, hem yerel halkla yer içer, hem de Mitilini lezzetlerini keşfedebilirsiniz. Masalardan bol bol “Geia sou” (Yaa su) ya da “Ya mas” sesleri arasında takılır ve ilerleyen saatlerde Yunan ağzıyla “Çadırımın üstüne şıp dedi damladı” söyleyerek vedalaşabilirsiniz. Bu mekan sahilden biraz içeride. Bunlar dışında Mitilini’yi keşfetmek size kalmış. Osmanlı’nın yaptırdığı çeşmeler, Yeni Cami gibi camiler, arkeoloji müzesi gibi seçenekler var. Burası adanın en büyük şehri, bu yüzden daha bir ada havasına kapılmak için rotayı Molivos’a doğru çeviriyoruz.

Molivos’a giderken hemen karşı kıyımız Assos

Molivos ya da bölgenin ismine göre Mithymna ya da Mithimna adanın kuzeyinde. Assos tarafından baktığımızda gördüğümüz kıyılar işte bu kıyılar. Molivos’un Game Of Thrones’un çekimlerinin yapıldığı Dubrovnik’i andıran dar taş sokakları ve tıpkı oradaki gibi tepede heybetli bir kalesi bulunuyor. Sabah ve akşam güneşi sıra sıra dizili taşları altın sarısı yaparak Ege’nin maviliklerine katıyor. Mitillini’den sonra içinizde bambaşka bir yere gelmiş hissi uyanacak. Midilli’nin en güzel yanı da bu. Adanın dört bir yanı farklı kafada imkanlar sunuyor.

Molivos’un eski şehir merkezi küçük, bölge deniz seviyesinden yukarı doğru hayli dik bir şekilde devam ediyor. Muhtemelen kaldığınız yer de yukarılarda olacak. Araç yoksa çıkana kadar biraz çaba sarf etmeniz gerekecek, ama çıktığınızda buna değdiğini göreceksiniz. Buranın benzersiz bir gün batımı vardır. Mitilini adanın merkezi, Molivos ise turizm merkezi. Size düşen, hemen yanı başındaki Petra ve Molivos arasında kalan yüzlerce minik sahil, koy ve köşede belki de yalnızca size ait olan denizler bulabilmek.

Midilli’de denize sıfır tesis yapmak ve denizi kapatmak yasak. Denizler sadece doğaya ve insanlara ait. Atadan dededen denizci bir millet olan Yunanlar için bu gibi meselelerde taviz yok. Örneğin Molivos’da o meşhur beyaz plastik sandalyeler de yasak. Genel kullanımda çevre görüntüsüne zarar verdiği için böyle bir karar almışlar. Otoparklar ise adanın genelinde ücretsiz. Merkezleri karşılayan meydanlarda mutlaka büyükçe bir otopark alanı bırakıyorlar. İnanmazsanız turiste bile beleş. Gerçekten de başlarda inanmak biraz zor oluyor. Arabadan çıkarken tereddüt ediyor para verecek eleman bakınıyorsunuz. Her bölgede olduğu gibi burada da limanda sıralı restoranlar var. Adalarda genellikle rastlayacağınız Türkçe menü buralarda da bulunuyor. Hatta burada “Kısmet” isimli bir işletme bile var. Haliyle buraya en çok Türkler gidiyor.

Sahil kesimi haricinde “Tropicana” isimli işletme de ferah bahçesiyle tercih sebebi. Biraz Molivos dışında kalan “Vafios Taverna” da çok tercih edilen yerlerden. Alametifarika tabaklar ise patlıcanın her türlüsü, kabak çiçeği (pane yapılıyor, kalamar - genelde bütün servis ediliyor), zeytinyağlı fava, içi peynirli her şey ve sardalya. Bu içi peynirli her şey ve sardalya konusuna değinmek lazım.

Aslında ada foodie kafalar için gizli bir cennet gibi. İklim ve yapı olarak biraz bizim Gökçeada’yı andırıyor. Dünyanın en sulak adalarından biri Midilli. Tarım ve hayvancılık yapılıyor. Bitti mi, hayır... Şimdi sıkı durun. Midilli’de bizim tüm Ege kıyılarında bulunandan daha fazla zeytin ağacı var. Zeytinciliğe çok önem veriyor ve Çin’e kadar ihraç ediyorlar. Hayvancılık ile birlikte süt ve peynir üretimi var. Molivos’un da bulunduğu kuzey bölgesindeki Mandamados köyü peynirciliğin merkezi. Pastanelerin sütlü ve peynirli mamüllerde başarılı olmaları boşuna değil. Adanın ortasında derin bir körfezle bir iç deniz oluşturan Kalloni ise sardalya cenneti. Cunda’nın meşhur papalinasını mevsiminde burada da denemelisiniz. Balık türlerinde papalina, atherina (gümüş) ve tekir, barbun gibi seçenekleri gözünüz kapalı ısmarlayın. Bunun dışına avlak alanların sıkı denetimi ve denize karşı saygı hemen kendini gösteriyor. Ege’de karşılıklı iki kıyı olmamıza rağmen Midilli karasuları balık bakımından bizden çok daha zengin.

Molivos’tan güneye yeme içme ve yüzme turuna!

sahil-midilli

Molivos ve Petra’nın soğuk sularında üşüdüyseniz adanın iç kesimlerinde kalan bahsettiğimiz iki iç denizi ziyaret edebilirsiniz. Jeolojik olarak da türlerinin ender örnekleri arasındalar. Fay hareketleri ile oluşan bu oluşumların yakınlarında da sıcak su kaynakları bulunuyor. Birinde Polichnitos, diğerinde Skala Thermi kasabalarını seçenekler arasında. Thermi isminin bildiğimiz termal kelimesinin kökü olduğu söyleniyor. Buralara gitmek zaman ister, eğer zaman yoksa ve Mandamados’a kadar gelmişseniz, deniz seviyesine inin ve Skala Skamnia’ya dönün. “I Mouria tou Myrivili” adlı restoran bölgenin en ünlü ve turistik olanı. Mandamados ve deniz arası dağ bisikleti sevenler için de sıkı parkurlar sunuyor. Meraklıysanız adanın çam ormanlarıyla kaplı bölgeleri için çizili bisiklet parkurlarını araştırabilirsiniz.

Su kaynaklarının bolluğu bu bölgeleri aynı zamanda kuş gözlemciliği için de ideal bir alan haline getirmiş. Adada kuşlar için büyük milli parklar var (Kalloni bölgesi), çevrede yapılaşmaya izin yok. Adanın batısından deniz tarafından güneye inerken Sigri kasabasında dünyada türünün nadir örneği olan taşlaşmış ormanı görebilirsiniz. Volkanik hareketler ile milyonlarca yıl önce var oldukları şekillerle taşlaşan ağaçlar, dünyanın farklı üniversitelerinden araştırmacılar ve bilim adamlarını Sigri’ye getiriyor. Dev ağaçları taşlaştıran iklim haliyle biraz kurak.

Adada sıcak saatler ve Erasou Eresos

lesvos

lesvos

Sıcak denizlere inme vaadiyle güneye doğru yola çıkmıştık. Kıvrılan ada yolları her bir köşede müthiş Ege manzaraları sunarak yolculuğa renk katacak. Aman dikkatli kullanın, sürekli dönen yollar ve deniz bir süre sonra hipnotik bir etki yaratıyor. Batı hattında güneye inerken rastlayacağınız Eresos, şair Sappho’nun da memleketi.

Doğuya göre buranın biraz daha bohem ve spritüel takılan bir havası var. Adada en çok yoga yapılan alan burası diyelim siz anlayın. Eresos sahilleri için tüm adanın en iyi denizi denir ancak deniz sever bir bünye iseniz zaten adanın her köşesi ayrı cennet. Açıklarda Yunan bağımsızlık savaşından kalma bir de gemi batığımız olduğu söyleniyor. 1821 savaşında Eresos açıklarında bir gemimiz sulara gömülmüş. Burada Eylül ayında bir de Kadınlar Festivali düzenleniyor. Sappho’nun memleketi olmak kolay değil. Yeme içme için “The Blue Sardine” ve “Soulatso” gibi yerleri tercih edebilirsiniz. Deniz ürünleri günlük, taze ve anne elinden çıkmış gibi.

Sessiz sakin ve huzur dolu Plomari

plomori-midilli

Ada çevresindeki turumuz devam ediyor. En güneye ve Midilli’nin nadide köşelerinden birine gidiyoruz. Yol üstünde Vatera’yı göreceksiniz. Bizim yazlıkçı kasabalarını andıran bölge aynı zamanda adanın en uzun kumsalına sahip. Sezon dışı yolunuz düşerse açık sadece bir iki işletme bulabilirsiniz, o upuzun kumsal yalnızca size aitmiş gibi olacak. Yola devam edince önce kıvrıla kıvrıla deniz seviyesinden yukarıya sonra aynı şekilde aşağıya bir inip bir çıkacaksınız, sonunda karşınıza şirin balıkçı kasabası Plomari çıkacak.

Plomari’de de diğer bölgelerde olduğu gibi sahilde yan yana dizili işletmeler ve ara sokaklardaki gizli lezzetler bulunuyor. Sahildekilerden Seven Seas cadde ve deniz arasında karınca gibi koşturan sahibiyle hemen dikkatinizi çekecek, deniz kenarında oturmak için tercih edebilirsiniz. Kallavi bir yemek isterseniz itfaiyenin bulunduğu taraftan yukarı doğru çıktığınızda karşılaşacağınız Mama Katerina’ya da uğramalısınız. Sahibi Eleni adada sıkça karşılaşacağınız yardımsever ve sempatik tiplerden. Adalılardan farkı ise aşırı enerjisi. Eleni her gün limandaki balıkçı kayığından kendi seçtiği ürünleri yapıyor. Biz sonrasında Facebook'tan bile arkadaş olduk, gittiğimizde bizi kafenin birinde otururken görse bile frappe ısmarlıyor. Para almayacaksınız diyor, korkudan almıyorlar.

Nerede kalsak, kalırken odamızdan Ege’yi izlemesek mi?

midilli-konaklanacak-yer

Yazıda konaklama alternatiflerine pek yer vermedik; çünkü kişilerin kalacakları yerlerden beklentileri farklı olabiliyor. Ancak Plomari için her kesimi tatmin edecek bir alternatif yazabiliriz. Frini Studios tertemiz bir konaklama alternatifi. Burası her tatil bölgesinde bulamayacağınız bir özenle işletiliyor. Ortamdan sorumlu kişi olan Lakis kardeşimiz adeta turizme hizmet için yaratılmış. Krizdeki Türk turizmi için Antalya ve Bodrum’a birer Lakis bıraksak sıkıntı kalmaz Frini’nin hemen altında minik ve gizli saklı bir plaj da var. Balkonlar ise lebiderya deniz görüyor.

Plomari, Türk turistlerin yanında özellikle İskandinav kitlenin de tercihi. Sakin, temiz ve yerel lezzetler peşindeki İskandinavlar burayı ikinci evleri gibi kullanıyorlar. Plomari’nin bir özelliği de yazının başında adını geçirdiğimiz Kafeneionlar. Tektekçi meyhanesi dediğimiz bu tarz için masaya oturup “meze” demeniz yeterli. O gün mutfakta ne çıkmışsa minik tabaklarda önünüze geliyor. “Joe Sokaki” minik kasabanın ünlü Kafeneionlarından. Adı üstünde sokak başındaki Joe anlamında. Buraya sırtınızı verip polis karakoluna doğru giden ara yollarda evlerin altında iki minik kafeneion daha var.

Plomari devamında bulunan İsodoros plaj bölgesinde ise “Taverna tou Panai” yerel halkın gittiği hatta düğün yemeklerini yaptığı bir mekan. Denk gelirseniz aşırı eğlenebilirsiniz.

Adayı çepeçevre dönmeye çalıştık. Ama dediğimiz gibi Midilli çok büyük bir ada. Tamamını hakkını vererek ne bir ne de iki haftada bitirebilirsiniz. Biz ana bölgeleri tanıtmaya çalıştık gerisi sizin kaşif ruhunuza kalmış. Şimdiden iyi gezmeler “komşu!”


Doyamayanlar için bir de videomuz var!

Yorumlar

0 yorum yapılmış

Vallahi Bırakmayız, Bir Tabak Daha?