Yemek.com

Kim Demiş Rüyalar Gerçek Olmaz Diye: Patiska Bağ Evi

7 Eylül 2015

8 yaşındasın. Annen, baban, ablan ve sen, hep birlikte sabahın köründe denize gitmek için uyanmışsınız. Malum o zamanlar tatile çıkmak diye bir şey yok. Çünkü bir çocuğun denize çıkan bütün yolculukları denize gitmektir. Evden saat 7 gibi çıkmışsınız. Ön koltuğa oturmak için, için içini yese de arka koltukta bulmuşsun kendini. Olsun. Sonuçta hala denize gidiyorsun. İlk yarım saat zehir gözlerle etrafı inceliyorsun, heyecanın ağzından çıkacak, haberin yok. Birkaç soruyla, babanı yoruyor, annenin keyifli suratını görüyorsun bazen. Sonra uyuyakalıyorsun farkında bile olmadan, gece de uyuyamamışsın heyecandan. Uyanıyorsun, kafanı uzatıyorsun cama doğru, denizi görüyorsun. İşte o an, arabanın içini çığlığa boyamadan önceki o saniye, unutabileceğin bir an değil. Heybende biriktirdiğin mutlu anıların ilki o. Gerçekten çok daha keyifli. Rüya gibi.

Patiska Bağ Evi.

Üç tarafı denizlerle, dört tarafı acı veya tatlı hikayelerle çevrili memleketin, en güzel odalarından biri olan Bozcaada'da, tek başına bir masal kitabı gibi duran sevimli köşesi. Geri kalan hayatın boyunca hatırlayacağın, mutluluk heybene gözlerinle çektiğin en az üç mutlu fotoğraf bıraktıracak bir bağ evi. Akşamdan kalma aşk, yarı yarıya sahiplenilen sevgi, hiç bitmesin isteyeceğin rüya gibi. Bozcaada gibi.

Patiska Bağ Evi, aslında bir otel. Otel kelimesinin sevimsizliği sizi kandırmasın. İfade etmek istediğimizi çok daha net ifade edebilelim diye o kelimeyi kullandık. 7 odalı, sanki dünyanın ilk yeşilliği oradan çıkmışçasına yeşil; köpekli, arılı, çocuklu, hamaklı, gölgeli, bol kahvaltılı bir bağ evi. Oraya dünyanın en rahat uykusunu çekmek için gidebildiğiniz gibi, yalnızca kahvaltıya da gidebiliyorsunuz. Biz ilkini yapamadığımız için ikincisine gittik. İlkini yapamama sebebimiz Patiska'da boş oda olmayışıydı. Şanssızdık, geç kalmıştık. Neyse ki hala kahvaltıyı seviyorduk.

Kahvaltısını anlatmaya geçmeden önce Patiska'yı tek bir cümleyle özetleyelim: Patiska Bağ Evi, herhangi bir siteden ya da turizm şirketinden rezervasyon alan bir yer değil. Niyetleri de çok paralar kazanmak değil. Eş dost gelsin, hep birlikte yemekler yensin, Ada'dan keyifli anılarla ayrılınsın yeter diyorlar çünkü. Ve inanın koca yazı dolu geçirerek de bunu başarıyorlar. Biz yer bulmak için Obama'yı bile aramayı düşündük zira.

Gelelim kahvaltıya. O ortamda, dünden kalma poğaçayla boynu bükük bir krem peyniri, karbonatlı çay eşliğinde içsen, "Ne kadar da kötü kahvaltı yaptım" demezsin. Gerçekten. Lakin, bir yanın da eksik olur. Geçirdiğin 3 saat rüya gibi olmaz. Yediklerimizin lezzetini düşününce Patiska'nın da bunu bildiği aşikar.

Görüntü ve seçenek itibarıyla kahvaltı masamıza gelenler, şu ana kadar yüzlercesini gördüğünüz kahvaltıcılardan çok da farklı değil. Zaten burası çok normal. Farklı olan, yediklerimizin lezzetinin şu ana kadar yediklerimizden güzel oluşuydu. İşte bu çok güzel. Çörek otlu domates, peynir tabağı, sigara böreği, çeri domates, salça, bal, biber, salatalık, üzüm, omlet, peynirli börek, zeytin, kuru üzümlü ve damla sakızlı kek çok güzel.

Uğruna yeni bir paragraf yazdıracak iki güzel daha vardı. Bozcaada'ya gidiyorum dediğinizde mutlaka duyduğunuz, İstanbul'a gönderdiği paketlerle kargo şirketlerini zengin eden, ekmeğin olabilecek en güzel hali, alishiro'nun tam buğdaylı ekmeği ve çavdar ekmeği. Oraya gittiğinizde sormadan biz söyleyelim. Evet, o ekmekleri satın alabiliyorsunuz, Ada'nın merkezinde küçük, tatlış bir dükkan var. Kime sorsanız söyler. Ancak, önceden sipariş verin, bulamayabilirsiniz.

Bozcaada gurme bir ada. Belki hep öyleydi, belki sonradan öyle oldu bilmiyoruz. Bildiğimiz, kendine özel birçok lezzeti olduğuydu. Reçel de onlardan biri. Patiska'ya gideceğimizi öğrenen taksicinin de dediği gibi orada kesinlikle reçel yemeliydik. Bütün çeşitleri denemeliydik. Maalesef, nazar boncuğu reçele gitti. Yiyemedik. Çünkü Patiska'da yenenleri Doğa Ana da öğrenmişti ve arılarını kahvaltı masalarına yollamıştı. Onlara hediye edilen 2 adet reçel tabağı masalara gelmelerine engel olamıyordu. O yüzden reçel ikramı olmamıştı. İşte bu üzücüydü.

Yolu henüz Bozcaada'ya düşmeyenler için iki kelam etmeden bitirmeyelim. Bozcaada'ya gitmeyin, adını ağzınıza almayın, düşünmeyin, Bozcaada'yı övenlerden uzak durun. Öyle bir yer olmadığını zannedin. Geleli 2 hafta oldu, hala bazı sabahlar Ada'da uyandığımı zannediyorum çünkü. Taksiye atlayıp "Bozcaada" diyesim geliyor. Otobüslere mahzun bakıyorum. İnternetten Bozcaada'da ev fiyatlarına bakıyorum (Evet, orada da çok pahalı). İçinden Bozcaada geçen filmleri izliyorum. Ben yandım, siz yanmayın

Son sözümüz de yine Patiska Bağ Evi için olsun. Patiska'ya giden herhangi bir dolmuş yok. Taksi gidiyor. Eğer kiralarsanız bisiklet de gidiyor. Merkeze yakın çünkü. Taksi 10 lira yazıyor. Sordum, İstanbul'dan Bozcaada'ya direkt taksi, pazarlıkla 700 lira yazıyor. Feribot parası dahil.

Sonbahar olmadan gidin.

Ama taksiyle değil.