Tanıyınca Çok Seveceğiniz İçi Bereket Dolu Lezzet Fodulanın Hikayesi ve Tarifi
28 Ekim 2020Geçmişi köklü mü köklü, tadıysa enfes yemeklerimizi yakından tanımaya bu hafta da fodula ile devam ediyoruz.
Eğer adını ilk kez duyuyorsanız sadece ismi bile size ilginç gelecektir, eminiz. Ancak onun nasıl bir lezzet olduğunu keşfedince, özellikle de köklü tarihini, ortaya çıkış hikayesini öğrenince hayran kalacak, en yakın zamanda da denemek isteyeceksiniz.
Hadi o zaman, sizi hiç merakta bırakmayalım ve bereket dolu lezzet fodulanın hikayesiyle sizi baş başa bırakalım.
Fodulanın bereket dolu hikayesi
Lezzeti ve ihtişamlı sunumuyla Osmanlı mutfağından günümüze dek gelmeyi başarmış en özel lezzetlerden biri fodula. Halk arasında "fodla" olarak da anılan fodulanın net olarak hangi tarihte ortaya çıktığı bilinmese de tarihi kaynaklardan elde edilen bilgilere göre geçmişinin çok eskilere dayandığı bulunabiliyor. Öyle ki benzer bir lezzetin Selçuklu zamanı dahi var olduğu söyleniyor.
Şimdilerde içini bol etli yemeklerle doldurmaya alışık olduğumuz fodula, aslında yemeklerin sunumunda da kullanılan bir tür ekmeğe verilen genel isim. Kolayca koparılabilen, ramazan pidesine benzer bir hamurdan hazırlanan bir ekmek hem de. Kolay koparılmasının istenmesinin nedeni de tabii ki rahat yeme imkanı sunması.
Mis kokulu özel bir ekmek olan fodulanın geçmişine gelirsek... Kendisi Fatih Sultan Mehmet zamanından bu yana saraydan yeniçerilere dağıtılan bir lezzet olarak biliniyor. Farklı şekillerde hazırlanan fodulaların o dönem büyük yardım alınan av köpeklerinin yemek ihtiyaçlarını karşılamak için değerlendirildiği de düşünülüyor. Öyle ki sırf fodula üretimini sağlamak için özel fırınlar dahi kuruluyor. "Sekban fırını" adı verilen bu özel fırınlardan av köpekleri için fodula hazırlananın Ayasofya yakınında, yeniçeriler için olanın ise Evliya Çelebi'nin notlarından yola çıkılarak Eski Odalar ile Acemi Oğlanları Odaları arasında bulunduğu söyleniyor.
Fodula, sadece saraydan yeniçeri ve av köpeklerine dağıtılan bir lezzet olmakla da sınırlı kalmıyor. Kendisi aynı zamanda tüm ihtişamıyla saray mutfağındaki yerini alıyor, yeri geldiğinde padişahların, sultanların sofralarına da çıkıyor. Divanın yapıldığı günler ise fodula ekmeğinin saray ağalarından paşalara, kazaskerlerden mutfak görevlilerine, kapıda beklemekte olan yeniçeri ve fakirlere de verildiği aktarılıyor.
Yediden yetmişe, paşadan fakire herkese hitap eden bir lezzet olan fodula, o dönemler kültürümüzde öyle önemli bir yer tutuyor ki sadece bu işlerle görevli "fodula katipleri" denilen görevliler dahi bulunuyor. Fodula hazırlamak için özel olarak seçilen fodula ununun alımından bu ekmeğin fırından çıkıp dağıtılmasına kadar tüm detaylar bu katipler tarafından özenle belirleniyor. Tam da bu yüzden her isteyen fodula katipliği de yapamıyor. Fodula katibi olmak isteyen kişinin öncesinde acemi katipliği yapması, ardından yavaş yavaş işi öğrenip sipahiler zümresine katılması, sipahi olması gibi çeşitli adımları başarıyla tamamlaması bekleniyor.
16. yüzyıl ve sonrasında ise sadece özel fırınlarda değil imaretlerde de fodula dağıtımı hız kazanıyor. İhtiyaç duyan halka fodula ekmeği temini her gün özenle sağlanırken aşhanelere bu lezzeti ulaştırmak çarşı fırıncılarının vazifesi haline geliyor.
Yeniçeri Ocaklarının kapatılmasının ardından ise fodula fırınları kapatılmaya başlanıyor. Ancak sarayın ekmek dağıtım adetinin 20. yüzyılın başlarına dek sürdüğü söyleniyor. İşte o zamanlardan beri tadıyla, kültürüyle sevilen fodula, zaman içinde içi de bereket dolu yemeklerle doldurulan, koparıla koparıla yenilen enfes yemeklere dönüşüyor, onun olduğu sofrada gözler başka hiçbir lezzeti aramıyor.
Şimdilerde "Ekmek dolması" olarak da anılan foduladan bu kadar söz etmişken şöyle mis gibi bir tarifini de vermeden geçmek olmaz...
"Ben yazılı tarifini de alabilir miyim?" derseniz sizi de hemen şöyle alabiliriz: Fodula Tarifi