Yemek.com

Herkesin Kafeden Kovduğu Evsiz Adamın Şef Olmaya Uzanan Sürpriz Yolculuğu

9 Haziran 2017

Üniversite yılları... İlk kez yalnız yaşadığım yıllar.

Bir gün okul çıkışı eve geç saatte yalnız dönüyorum. Şu an belki de ismimi bile hatırlamayan arkadaşlarımla takılmış, İstiklal'in İstiklal olduğu zamanlarda onun o naif sokaklarında dolaşmışız. Genciz, özgürlüğün bu kadarı bile bize yetiyor. Evin olduğu sokak kapalı olduğu için taksi beni biraz uzakta indiriyor. Gece yarısına doğru evimin karanlık sokağından yürürken tek istediğim eve gidip pijamalarımı giymek ve Süt'e sarılıp sonsuza kadar uyumak. Ama eve birkaç apartman kala arkamda garip sesler duyuyorum. Ayak sesleri, usul usul yaklaşan... Korkuyorum, çok korkuyorum. Adımlarımı hızlandırıyorum, o da hızlandırıyor. Tam apartmanımın önüne geldiğimde, artık güvendeyim dediğim o anda nefesini ensemde hissediyorum. Sonra bir ses:

"Abla, çok açım, korkma. Paran var mı?"

Bunun üzerine dönüp bakıyorum. Deli gibi korktuğum, bana zarar verecek zannetiğim kişinin bir çocuk olduğunu fark ediyorum. Üzerinden başından anladığım kadarıyla sokaklarda yaşamak zorunda kalmış, gidecek bir yeri olmayan bir çocuk. Kalp atışlarımın sesi hala dışarıdan duyulabiliyor ancak benim kalbim çoktan yumuşamış. "Bekle burada" diyorum. Çocuk bana inanıyor. Birkaç dakika sonra aşağıdayım, elimde kocaman bir sandviç var. "Al" diyorum, "Sana para veremem ama karnının doymasına yardım edebilirim."

Evsiz çocuk yemeğini yerken ben eve çıkıyorum. Kapıyı kilitliyor, pijamalarımı giyiyor, Süt ile sıcacık bir uykuya yatıyorum. Çocuğun sıcak bir yatağı olmadığını bilerek isteksizce uyuyorum. Ona daha fazla yardım edemediğim için o günden beri kendime kızgın, kendime kırgın, kendime küskün yaşıyorum.

Bana bu anımı hatırlatan ise bu hafta kafede olanlar. Çünkü öyle bir şey yaşandı ki sanki o çocuğun ruhu beni takip ediyordu ve bu sefer ona daha fazla yardım etmek için bana bir şans daha veriyordu.

Geçen hafta sonu... Ben arka taraftayken birden içeriden garip sesler gelmeye başlıyor. Masa itme, çekme sesleri, insanların söylenme sesleri, "cık cık"lar, "aa aa"lar... Aceleyle içeri koşuyorum. Herkesin gözleri tek bir kişinin üzerinde. Bir adam... 35-40 yaşlarında. Bir zamanlar siyah olan pantolonu kahverengiye dönüşmüş, tişörtünde dev delikler var. Belli, evsiz bir adam karşımdaki. Avucunu açmış, masalarda oturanlardan para istiyor. Kafe rahatsız olmuş bir sürü insanla dolu. Bağırıyorlar, çağırıyorlar, kovuyorlar onu. Ama ben ne yapacağıma çoktan karar vermişim bile. Diğer hiç kimse umrumda değil. İstedikleri kadar bağırabilirler.

Evsiz adamın yanına gidiyorum. Adam beni görünce ölesiye korkuyor. Hayatı boyunca ona nasıl kötü davranılmışsa artık insan gölgesi bile onu ürkütüyor. Büyük olasılıkla onu kafeden kovalayacağımı, hakaretler edeceğimi, itip kakacağımı sanıyor. İnsanlar ondan korkarken o da bizden korkuyor. "Merbaba" diyorum, "Nasıl yardım edebilirim?"

Adam şaşırıyor, kafedekiler de şaşkın. Herkes kafenin ortasında bir sinema filmi izliyor gibi... "Şey" diyor adam, "Fazla parası olan var mıydı diye soruyordum da, çıkıyorum şimdi" diyor. Gitmeye davranıyor. O sırada tüm kafe derin bir nefes alıyor ama ben bu sinema filminin sonunu daha yazmadım.

"Dur" diyorum, "Sana para veremeyiz ama para kazanmanı sağlayabiliriz. Şurada gördüğün herkes parasını çalışarak kazandığı için burada." Ona beklemesini söylüyor ve hemen müdürün odasına gidiyorum.

Ona durumu anlatıyor, bugün mutfak tarafında eleman azlığı çektiğimizi ve belki adamın bize yardımı dokunabileceğinden bahsediyorum. "Gün sonunda da çalıştığının karşılığını alır" diyorum, "Benim maaşımdan kesersiniz."

Müdür bana "Yine başıma ne işler açacaksın" der gibi bakıyor. Ama onun yüreği de yumuşamış, biliyorum. "Tamam" diyor, "Ama sana emanet. Gözün kulağın üzerinde olsun."

***
İçeri dönüp adama dilerse bugünlük bizimle mutfakta çalışabileceğini ve akşam da parasını alacağını söylüyorum. İçeri girdiğinden beri gözleri büyük bir suçlulukla yere bakan adam bir anda gözlerini heyecanla bana dikiyor. "Ne iş varsa yaparım, çok teşekkür ederim" diyor.

Evsiz adamla mutfağa gidiyoruz. Onu mutfaktaki diğer arkadaşlarımla ve Cem Şef ile tanıştırıp işimin başına dönüyorum. Kafedekiler hala şaşkın, onu kovmadığım için hala bana kızgın ama keyifleri yerinde. Gün kaldığı yerden devam ediyor. Ben gün boyunca içeri gidip mutfağı kontrol ediyorum. Evsiz adam bulaşıkları yıkıyor, bulaşıkları kaldırıyor, kasaları taşıyor, etrafı topluyor. Nefes almadan çalışıyor. Bu görüntü bir yandan beni gururlandırırken bir yandan da hüzünlendiriyor.

Akşam olup son müşteriler gittikten ve kafeyi kapattıktan sonra mutfağa gidiyorum. "Bugün çok iyi iş çıkardın, yardımların için teşekkür ederiz, bu da çalışmalarının karşılığı" diyerek ona cüzdanımdan bir günlük yevmiyesini veriyorum.

Defalarca teşekkür ediyor evsiz adam. Sonra beklemediğim bir soru sorarak benim ve diğer herkesin kafasını karıştırıyor.

"Kasa açık mı acaba hala? Yemek için bir şeyler almak istiyorum."

Evsiz adam, kafede çalışarak kazandığı parayı kafedeki yiyeceklere yatırıyor. Onu yemek yerken izlerken "Kaç gündür aç acaba?" diye aklımdan geçiyor. Karnının aç olabileceğini daha önce düşünmediğim için kendime kızıyor, kendime kırılıyor, kendime küsüyorum.

Ertesi gün vardiyam öğlen başlıyor. Dün yaşanan sıra dışı günün ağırlığı hala üzerimde. Kafeye geliyor, eşyalarımı bırakmak için arka tarafa geçiyorum.

Ama o da ne?

Evsiz adam yine orada! Evsiz adam hamur yoğuruyor!

Evsiz adam beni görüp hemen yanıma geliyor. "Kızmayın bana, para vermeseniz de bugün de burada olmak istiyorum. Bir işe yaradığımı görmeyeli çok uzun zaman olmuştu. Lütfen kovmayın beni..."

Onu nasıl üzebilirim ki ben? Tüm dünya onu yüz üstü bırakmışken ben onu nasıl hayal kırıklığına uğratabilirim? Yapamam. Kafedeki kız bunu yapamaz.

Müdür, kafede değil. Telefon açıp izin alıyorum yeniden. Yine sesinde "Bakalım başımıza daha neler gelecek?" tonu var. Haklı da, benim hakkımda ne derse çok haklı.

Evsiz adam yine bütün gün mutfakta çalışıyor. Bulaşık da yıkıyor, temizlik de yapıyor ama daha çok Cem Usta'ya yardım ediyor. Yüzüne baktığımda dün elini açmış bir vaziyette kafenin ortasında duran adamla şimdi karşımda hamur mayalayan adam arasında onlarca fark olduğunu görüyorum. Kesinlikle aynı kişi değiller. Yüzleri, duruşları, ses tonları bile birbirinden çok farklı.

Akşama doğru Cem Şef yanıma geliyor. Benimle konuşmak istediği bir şey olduğunu söylüyor. "Kesin" diyorum içimden, "Kesin mutfakta bir sorun oldu, bana evsiz adamı şikayet edecek."

Ancak tam tersi şeyler çıkıyor Cem Şef'in ağzından. "Mustafa'nın mutfakta bu kadar yetenekli olduğu hayatta aklıma gelmezdi. Hem el becerisi çok iyi, hem de o kadar hızlı öğreniyor ki. Onun sayesinde siparişleri çok hızlı hazırlamaya başladık. Hem de biliyor musun, yeni tarifler bile öğretti bize. Hayatım boyunca birçok kişi girdi çıktı mutfağıma, ama Mustafa çok farklı, çok özel bir yetenek."

Bunları duymayı hiç beklemediğimi tahmin edebiliyorsunuzdur. Cem Şef'e onunla birlikte sürekli olarak mutfakta çalışmak isteyip istemediğini soruyorum. "Daha fazla mutlu olamam" diyor Cem Şef. Tamam diyorum. Ne yapacağımı biliyorum.

Ama ondan önce yapmam gereken bir iş daha var.

"Siz bana yuvanızı, sıcaklığınızı, kalbinizi açtınız. Bana işe yaradığımı, hala yaşadığımı, ölmediğimi hissettirdiniz. Siz beni kendimle yüzleştirdiniz"

Mutfağa giriyorum, "Mustafa, artık bir mola vermek istemez misin? Gel seninle bir çay içelim" diyorum. Çaylarımızı alıp Mustafa ile bahçeye çıkıyoruz.

"Cem Şef yemek konusunda çok yetenekli olduğunu söylüyor" diyor ve susuyorum. Ben onu zorlamamalıyım, hikayesini kendi anlatmalı. Evsiz bir adamın kalbini kırmak en son isteyeceğim şey çünkü.

"Çok sevindim böyle düşünmenize. Yemek yapmayı seviyorum sadece. Ama o kadar uzun zamandır ne bir evim, ne de bir mutfağım olmadı ki... O yüzden hala becerebildiğimi görünce ben de en az sizin kadar şaşırdım.

Tek başıma büyüdüm ben. Annemle babam ben 4 yaşındayken öldüler, yetiştirme yurdunda büyüdüm. Her şeyi tek başıma yapmaya çok alışkınım. Ama tek başıma yapamadığım tek bir şey oldu, sevdiğim kadına sahip çıkamadım. Marketimiz vardı, çok borçlandım, batırdım. Sonra bir restoranda garsonluk yapmaya başladım borçlarımı ödemek için. Orada öğrendim mutfağı, yemek yapmayı, sizin yetenek dediğiniz şeyi orada keşfettim. Ama garson maaşıyla da ödeyemedim borçlarımı, borçlu olduklarım da peşimi bırakmadı. Hapse girdim. Çıktığımda ne karım ne çocuklarım ne de bir yuvam vardı. Yeniden tek başına kalmıştım koca dünyada. Sokaklarda yaşamaya işte böyle başladım. İnsanın gideceği bir yeri olmayınca sokaklar onun yuvası oluyor. Günlerce aç kaldım, susuz kaldım, dilendim, dayak yedim, itildim kakıldım. Ama siz herkesin ezdiği bu adama bir şans verdiniz. O gün beni kovabilirdiniz buradan ya da avucuma iki bozukluk sıkıştırıp yollayabilirdiniz yeniden o acımasız insanların arasına. Ama siz bana yuvanızı, sıcaklığınızı, kalbinizi açtınız. Bana işe yaradığımı, hala yaşadığımı, ölmediğimi hissettirdiniz. Siz beni kendimle yüzleştirdiniz. Ne kadar teşekkür etsem az. Bugünü de tamamlayıp gideceğim buradan ama sizi asla unutmayacağım, emin olun."

Evsiz Mustafa'nın hikayesi beni çok etkilemişti. Artık yapacağım şeyden çok daha fazla emindim.

***

Mustafa, yaklaşık bir haftadır kafenin resmi çalışanı. Sigortalı, maaşlı. Yardımcı şefimiz oldu. Cem Şef ile birlikte enfes yiyecekler hazırlıyorlar. Mustafa ilk kez kafeye geldiğinde onu kovan müşteriler şimdi onun elleriyle yaptığı poğaçaları, börekleri, çörekleri yemek için sıraya giriyor. Hayat çok garip. İnsanlar çok daha garip.

Üniversitedeyken tanıştığım karnı aç olan evsiz çocuğa yeterince yardım edemediğim için kendime kızan, küsen, kırılan ben ise artık farklı biriyim. Kendimi affetmeyi öğrendim.

Kısacası ben evsiz adama yardım etmemiştim aslında. O benim ve herkesin hayatını değiştirmişti. İlerleyen günlerde bunu daha iyi anlayacaktım.