Yemek.com

Kadının Kocasını Eve Kahve Getirmiyor Diye Boşayabildiği 16. Yüzyıl İstanbul'u

13 Haziran 2018

Şimdi izninizle zamanda uzun bir yolculuğa çıkıyor ve yüzyıllar öncesine ışınlıyoruz.

16.yüzyıldayız. Yer ise İstanbul.

Yeni keşfedilen kahvenin bugünkü Türkiye sınırlarına girdiği ve yeni bir kültürün oluşumunu başlattığı yıllar bunlar. Bugün bile "40 yıl hatırı var" dediğimiz Türk kahvesinin çok sevildiği, halk tarafından bağrına basıldığı bu yıllardaki ilginç bir yasadan bahsedeceğiz size.

Zira o günlerde evlilikleri bitiren şey şiddetli geçimsizlikten ziyade kahve olabiliyormuş. Diğer bir deyişle kanunlar çerçevesinde kadınlar kocalarını bir kahve yüzünden boşayabiliyormuş.

Oldukça ilginç değil mi? Gelin detaylarına geçelim.

İlk kahve dükkanımız 1554'te açılıyor

Günümüzde sabahları içmeden kendime gelemediğimiz, nice koyu sohbetin eşlikçisi, gün boyunca fincan fincan içmeden duramadığımız kahvenin kökeninin Arap Yarımadası olduğu söyleniyor. Yemen'in Mocha sahilinden önce Mısır ve Kuzey Afrika'ya hareket eden kahve 16. yüzyılda ise Orta Doğu'ya ve Türkiye'ye ulaşıyor. Öyle ki domatesin bile 17. yüzyılda ülkeye geldiği düşünülürse kahveyle 16. yüzyılda tanışmış olmamızın önemli bir yeri var tarihimizde.

1554 yılında İstanbul'da ilk kahve dükkanının açılmasıyla Osmanlı'da kahve ve kahvehane kültürü başlıyor. Avrupa'nın kahveyle tanışması ise bizden çok daha sonra.

Erkekler için kahvehaneler buluşma ve sohbet mekanlarına dönüşüyor

Kahvenin neden kanunlarda yer alacak kadar önemli olduğunu anlamamız içinse biraz önce bahsettiğimiz Osmanlı'da kahve ve kahvehane kültüründen kısaca bahsetmek gerekiyor.

Kahvenin memleket sınırlarına girmesiyle ve ilk kahvehanenin açılmasıyla her mahallede peşi sıra kahvehaneler açılmaya başlar. Üstelik hepsinin de farklı konsepti vardır; hamal kahvehaneleri, esnaf kahvehaneleri, yeniçeri kahvehaneleri, tulumbacı kahvehaneleri gibi...

Kahvehaneler zamanla sadece kahve içilen yerler değil, insanların bir araya gelip bugünün terimiyle "sosyalleştiği", buluşma ve sohbet mekanı olur. Şu sözün nereden geldiğini böylece daha iyi anlamış oluruz biz de: "Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül sohbet ister kahve bahane."

Böylece kahve sadece bir içecek olmaktan çıkıp bir kültüre dönüşmeye başlar. Kahvehanelerin zamanla siyasi sohbetlerin sıklıkla yapıldığı yerler haline dönüşmesi ise Osmanlı Devleti'ni endişelendirir ve bir süreliğine kahvehaneler yasaklanır. Ancak halk kahve kültürünü benimsemiştir bir kere, ardı ardına seyyar kahvehaneler ortaya çıkmaya başlar. Kanuni Sultan Süleyman kahvehaneleri kapatmaya çalışmaktan yorulur ve bir strateji değişikliğine başvurur. Edebi ve tarihsel değeri yüksek konularla ilgili hikayeler yazılmasını ve bunların kahvehanelere dağıtılmasını emreder. Böylece insanlar daha çok kültürel konulara yoğunlaşsın, siyaset konuşmasın ister. Böylelikle kahvehaneler de zamanla bir nevi kütüphanelere dönüşür.

Kahvehanelerden bahsettik, asıl konuya gelmeden önce şunun da bilinmesi gerek: Kahvehaneler ve buralarda yapılan sohbetler sadece erkekler için. Yani kadınlar kahvehanelere gidemiyor. Ama kadınlar kahve sohbetinden geri kalmak istemiyorlar ve hamam eğlencelerine kahveyi de dahil ediyorlar. Yani hamamlar kadınların kahvehanelerine dönüşüyor. Bir nevi...

Kadın kahveyle evde buluşuyor, eve yeterince kahve getirmeyen kocayı da yasalar çerçevesinde boşayabiliyor

O dönemin erkekleri kahvehanelerde fincan fincan kahve içerken kadınların toplum içinde kahve içemiyor oluşu ise erkeklerin eve kahve getirme zorunluluğunu doğuruyor. Kahve memlekete girer girmez kahvenin içilebilir bir şey olduğuna dair fetva veren Osmanlı Devleti bir yasa daha çıkarıyor ve şöyle diyor: "Hangi erkek evine yeterince kahve getirmezse, karısı onu boşama hakkına sahiptir."

Kadınlara ilginç bir güç veren bu yasa bir yandan da kahvenin o dönemde en az ekmek kadar değerli bir besin maddesi olduğunu da kanıtlıyor. Diğer bir deyişle 16. yüzyılda İstanbul'da yaşayan her evli erkek evine kahve getirmek zorunda, yoksa evlilikler çatırdıyor, izdivaçlar bitiyor.

Oldukça ilginç değil mi?