Eşinden Gördüğü Duygusal Şiddetten Pasta Yaparak Kurtulan Kadın
18 Ağustos 2017Bazen koca bir ömrü birini bekleyerek geçirirsin.
Biri beni görsün, biri beni anlasın, biri benim yaralarıma dokunsun, gözyaşlarımı silsin diye beklersin. Bazen o biri gelir, bazense hiç gelmez.
Tüm kalbinle sevdiğin birinin seni sevmesi mucizedir. O mucizeyi yaşayanlar onu kaybetmemek için elinden geleni yaparlar, sonunda aslında hiçbir zaman gerçekte sevilmedikleri anlayana kadar...
Aşk sonunda hep kötülerin kazandığı bir oyundur. Ama sen bunu tüm kozlarını oynayana kadar bilemezsin.
Bu hafta kafede tanıştığım bir kadın bana aşkın tüm acımasızlıklarını yeniden öğretecek ve biz onunla birlikte el ele verip yel değirmenlerine karşı savaşacaktık.
***
Geçen haftanın ortaları... Kafeye biraz geç geliyorum. Berbat bir hastane randevusundan çıkmışım, hem bedenim hem zihnim çok yorgun. Ama biliyorum ki ben çalışınca her şeyi, kendimi, adımı, soyadımı, şimdiye kadar çektiğim tüm acıları, onun adını, yüzünü, kusursuz ellerini bile unutuyorum. Akşam bu kafenin kapısından çıkınca başlayacak olan o sonsuz döngüye kadar acılarım beni rahat bırakıyor. Ajda Pekkan çalıyor o yüzden her gün zihnimin işkenceden boş kalmış her kıvrımında:
"Masada boş bardaklar
Kirlenmiş tabaklar
Çoğalıyor önümde bitmesin sabaha kadar
Yakmıyor elimi artık bu kaynar sular
Yoruldukça kaybolur acılar..."
İşte tam olarak böyle bir güne tam ortasından başlıyorum. Umut'tan birkaç masayı devralıyorum ve başlıyorum elimde siparişlerle, menülerle, tabaklarla, bardaklarla kafede sağa sola koşturmaya.
O sırada köşedeki masada oturan bir çift yanlarından ikinci ya da üçüncü geçişimde dikkatimi çekiyor. Dikkatimi çekmelerinin sebebi adamın sürekli kadını bir şekilde aşağılıyor, azarlıyor olması. Parmaklarında yüzük var, evli olmalılar. İlk kulak misafiri olduğumda belki bana öyle geliyordur diyorum ama her kulak kabarttığımda aynı sahneyle karşılaşıyorum.
"Ne biçim yiyorsun, ağzını şapırdatmasana" diyor mesela bir keresinde. Bir kere kadın çayı karıştırırken eline hafifçe vuruyor ses yapıyor diye. "Yakanı kapatsana, yine bu çirkin elbiseni giymişsin", "Çok kilo aldın, artık yeme"... Daha neler, neler.
Kadın ise sadece susuyor. Kafasını öne eğiyor ve susuyor. Başka bir çaresi yokmuş, tüm dünyada tek o kalmış gibi susuyor. Gururunun paramparça olduğunu hissettirmemeye çalışarak, içine içine ağlayarak susuyor.
Ve ben hiçbir şey yapamıyorum.
"Onu affetmemeliydim"
Aradan biraz vakit geçiyor. Bir ara tuvalete giriyorum. Kadın orada. Yere çömelmiş, ellerini yüzüne kapatmış hüngür hüngür ağlıyor. Bu sefer içine değil, dünyaya isyan ede ede ağlıyor. Bağıra çağıra ağlıyor.
Yanına eğiliyorum. Omuzunu tutuyorum yavaşça. Korkarak geri çekiliyor. Sonra beni görünce duraksıyor.
"İyi misiniz? Neyiniz var?" diyorum.
Kadın tekrar ellerini yüzüne kapıyor ve ağlamaya kaldığı yerden devam ediyor. Varlığım onun acısını bölemiyor. Biz bir kafenin tuvaletinde yere çömelmiş iki kadın acıyan her yerimizi orada birbirimize emanet ediyoruz.
Kadın biraz sakinleşince, iç çekişleri azalınca dayanamıyor ve yine soruyorum:
"İyi misiniz biraz daha? Su getireyim mi size? Ya da herhangi bir şey?" diyorum.
"Onu affetmemeliydim" diyor.
Bu da ne demek şimdi? Hiçbir şey anlamıyorum.
Tekrarlıyor. "Onu affetmemeliydim."
"Kimi?" diye soruyorum elimde olmayarak.
"Halil'i. Bundan iki ay önce bir ilişkisi olduğunu öğrendim. Biz 4 senedir evliyiz, 3 senelik bir ilişkisi varmış. Düşünsene, tam 3 sene! 3 yıl boyunca beni kandırmış, gözümün içine baka baka yalan söylemiş. Beni hiç sevmemiş ki o... Ve ben onu affettim. Özür diledi, onunla bir daha görüşmeyeceğine yeminler etti, bitti dedi. Seni asla bir daha üzmem dedi. Ve ben ona inandım. Çocuk gibi inandım ona. Beni bu sefer gerçekten seveceğine, her şeye yeniden başlayacağımıza ve bu defa ilk defa mutlu olacağımıza inandım.
Ama yanılmışım. Birkaç ay içinde yine aynı adama dönüştü. Bana eziyet etmekten keyif alır Halil. Yo, yo, öyle tek bir fiske vurmamıştır bana. Ama o sözleri, o davranışları... Ölesiye dayak yesem canım o kadar yanmazdı herhalde. Ne yapsam beni suçlu bulur, ne giysem çirkin, ne desem saçma... Aşkından ölerek evlendiğim adam beni her gün sözleriyle öldürür ve bundan bir an bile suçluluk duymaz."
Sözlerini bitirdikten sonra derin bir nefes alıyor ve ayağa kalkıyor. Yüzünü yıkamaya başlıyor lavaboda. Musluğu kapatıp yine bana dönüyor:
"Biliyor musun, o benim hayatımın aşkıydı. Okulda herkes aşıktı ona, okulun en popüler kızları onun peşinden koşuyor, onunla konuşan kendini şanslı sayıyordu. Ben de aşık oldum ona. Elimde değildi, kalbimi ona kaptırmıştım bir kere. O da biliyordu onu sevdiğimi. Bir kere yüzleşmiş, bana aynı duyguları hissetmediğini itiraf etmişti. O gün ölüyorum, kalbim yerinden sökülüyor sanmıştım. Aylarca belki o da beni seviyordur, birazcık olsun kalbi benim için çarpıyor sandığım adam karşıma geçmiş, beni sevmediğimi gözlerimin içine bakarak söylüyordu.
Ama sonra, sonra bir mucize oldu. Aradan yıllar geçti, okuldan mezun olduk. Ben resim öğretmeni olarak özel bir lisede çalışmaya başladım. Tesadüfen onunla bir veliler toplantısında karşılaştık. Yeğeni benim sınıfımdaymış. Böyle böyle yeniden konuşmaya, görüşmeye başladık. Kısa bir flört döneminden sonra bana evlenme teklif etti. Ayaklarım yerden kesilmişti, hayatımın aşkı yıllar sonra bana dönmüştü. Nasıl onu geri çevirebilir, hayatımı değiştirmesine nasıl izin vermezdim? Ve evlendik... Gerisini biliyorsun zaten. Hayatımı gerçekten değiştirdi, koca bir ömre yayılan dev bir mutsuzlukla."
Konuşma sırası bendeydi:
"Ona izin vermemelisiniz. Sizi bu kadar kırmasına, üzmesine, gururunuzu yok saymasına izin vermeyin. Mutsuz olmayı hiçbirimiz hak etmiyoruz. Hele ki sizin gibi çok sevmiş, gerçekten sevebilmiş, kalbi sevgiyle dolu olan biri... Kolay değil biliyorum ama seçtiğiniz taraf mutsuzluk olmasın."
"İnan bana, bunu ben de istiyorum. Sırtımı dönüp gitmek, her gün sevdiğim adamın benden nefret edişini izlemekten uzaklaşmak istiyorum. Ama olmuyor, yapamıyorum. Nereye gideceğim mesela? Annemle babam öldü, yoklar artık. Tek başıma yaşayacak gücüm yok. Evlendiğimizde çalışmamı istemediğini söyleyince işi bırakmıştım, ondan beri çalışmıyorum. Öğrencilerimi çok özlüyorum ama asla dönmeme izin vermez Halil. Kendi ayaklarımın üzerinde duramadan da bu sevgisizlik cehenneminden kaçamam. Yapamam."
O sırada aklıma bir fikir geliyor:
"Evden yapabileceğiniz bir iş olsa mesela? Eşinize çalıştığınızı belli etmeden para biriktirmenin ve kendi hayatınızı kurmanın bir yolunu bulabilseniz... Geliyor mu aklınıza böyle bir şey?"
Kadın sustu, sustu ve...
"Aslında çok güzel kek, pasta, kurabiye yaparım ben. Komşularım çok beğenir. Onları satabilir miyim dersiniz?" dedi.
Asiye'yi kurtarmanın yolunu bulmuştuk.
Asiye kurtulacak
Asiye, son birkaç gündür kafe için pastalar, brownie'ler, cheesecake'ler hazırlıyor. Biz sipariş veriyoruz, o evde yapıyor, bizim çocuklar da evinden gidip alıyor ve kafeye getiriyor. Öyle çok fazla paralar kazanmıyor tabii şimdilik ama yeterince para biriktirip ona yıllardır duygusal şiddetle cezalandıran kocasını, onu hala çok ama çok sevmesine rağmen, geride bırakmak için gün sayıyor Asiye.
Asiye, hayatın çok sevince güzel olmayacağını anlayanlardan. Asiye sevilmemenin lanetiyle sınananlardan. Asiye aşkın sonunda hep kötülerin kazandığı bir oyun olduğunu yaşayarak öğrenenlerden.
Asiye kurtulacak.
Asiye her şeye rağmen mutlu olacak.