Cümlelerini yutar gibi okuduğumuz, satırlarında kendimizi kaybettiğimiz, bize başka dünyaların kapılarını açan o çok sevdiğimiz yazarların özel hayatlarında çalışırken ya da çalışmazken neler yediğini ya da ne gibi yeme alışkanlıklarına sahip olduğunu hiç merak ettiniz mi?
Şimdiye kadar kitaplarındaki sofralara konuk olduğumuz ünlü yazarların şahsi sofralarına konuk oluyoruz bu sefer.
Kalemlerine, iştahlarına sağlık!
Orhan Veli Kanık büyük bardaklarla günde yedi-sekiz bardak Türk kahvesi içecek kadar kahve tiryakisiydi
Hüseyin Rahmi Gürpınar, yazmaktan sıkıldığı zamanlarda mutfağa girer, erik reçeli ve dondurma yapardı
Cemal Süreya'yı üvey annesi zehirlemeye çalışmış, yemeğine cam kırıkları karıştırıp ölmesini istemişti
Türkiye'ye greyfurtu getiren Bodrum'a sürgün edilen Halikarnas Balıkçısı yani Cevat Şakir Kabaağaçlı'dır
Üniversite yıllarında vejetaryen olan Elif Şafak ise 14 yıl sonra yeniden et yemeye başladığını açıkladı
"İnsanlar hayvanları öldüre öldüre insanları da öldürmeyi doğal karşılıyor" diyen Zülfü Livaneli ise vegan
Stephen King yazı yazmaya başlamadan önce mutlaka cheesecake yer
Victor Hugo, sürgündeyken iki çiğ yumurta yer, üstüne soğuk kahve içer ve öyle yazmaya başlardı
Lolita'nın yazarı Vladimir Nabokov tadının badem ile yeşil peynir karışımına benzediğini iddia ettiği kelebekleri yerdi
"Hayvanlar benim arkadaşım ve ben arkadaşlarımı yemem": Bu ünlü sözün sahibi Bernard Shaw
Günde 50 fincan kahve içen Honore de Balzac'ın ölümü ise kahve zehirlenmesinden olmuştur
Her sabah Arc de Triomphe önünde elma yemeden güne başlamayan Alexandre Dumas ise kendi keşfettiği yemeği yedikten sonra ölmüştür
Avladığı hayvanları kendisine özel tariflere dönüştüren Ernest Hemingway av tüfeğini en son kendini doğrultup intihar etmiştir