Yemek.com

10.000 Kişiyle Çay İçmek İçin Dünyayı Dolaşmaya Can Atan Cesur Adam

20 Ekim 2015

Yahu bir düşünsenize tam 10.000 (on bin) insan. On bin insanla çay içmek demek, o insanların her birinin hikayesini dinlemek, anılarına ortak olmak demek. Her birinden bir şeyler öğrenmek, onların hatalarından kendi adına ders çıkarmak demek. On bin insan çok şey demek...

Henüz 21 yaşında olan Doğuş Kökarttı’nın kendini yollara atmasının sebebi, “A Tea With 10.000 People” adını verdiği bir proje aslında. Ve tamamladığı gün bahsettiği rakam kadar insanla tanışmış, sohbet etmiş olacak.

Gaia Dergisi gibi birçok derginin röportaj yaptığı kocaman yürekli, çok cesaretli güzel insanı biz de tanıyalım istedik.

"Bazen ama çoğunlukla 21 yaşındayım"

Yeşim Özbirinci ile yaptığı bir röportajda kendisini şu güzel cümlelerle tanıttı. "Aslında bu gibi tanımlamalarda tam bir felaket olduğum söylenebilir ama neler yapabileceğimizi görelim. Bazen ama çoğunlukla 21 yaşındayım. Zonguldak doğumluyum. İlköğretimde ve lisede normal bir öğrenci hayatının dışında çok farklı şeyler yaptım, güzel zamanlardı sanırım, biraz da başarılı dönemlerdi. Tıp fakültesinde okuyorum. Tam anlamıyla okuyorum dersem haksızlık olur, geri kalan hayatımın yanında üniversiteyi de getiriyorum denebilir. Yerleşik hayata geçtiğimde üniversite için geldiğim İstanbul’da yaşıyorum. Kadıköy aşığıyımdır. Hayatımın birçok ana odağı var ve bazen bu, hepsini bir arada götürmek konusunda beni zorluyor.

Edebiyat benim için çok canlı bir yaşam formu, yolun ve an’ın en dolaysız, samimi yansıması belki de. Ben kendime yazar demezdim ama yayımlanan bir şiir kitabım var, ismi Üzüm Dalları, Güneş ve Güz; bir de yazımı kısa süre önce biten, basım için bekleyen bir şiir kitabı var. İsmi Nehir Yolcusu olacak. Bunların dışında bir yol romanı yazıyorum. Öyle bir hikaye var ki geride, bunu anlatmasam olmayacak. O yol romanı, bitirmeyi en çok istediğim şey bugünlerde.

Müzik ise benim nefes alış verişimin birincil nedeni. Birkaç enstruman çalıyorum, şarkı söylüyorum. Şarkı söyleyip gitar, keman çaldığım müzik grubumuzda albüm çıkarmak için beste yapmakla uğraşıyoruz ama bu grup, tam olarak henüz insanlığa sunulmadı. Sunulduğunda hep beraber o güzel şarkıları dinleyebiliriz. Evrenin dilini müzikle bağdaştırırım."


Profesyonel olarak satranç oynuyordum ama artık o kadar ciddi değilim. Şiir, düzyazı, kitap seslendirmeleri yapıyorum bazen. Seslendirme sanatı bir şeye yeniden hayat vermek gibi hissettiriyor bana. Tiyatro oynuyordum ama sanırım bir süre ona da ara verdim. Bunun gibi şeyler.

Bu garip anlatı biçimlerinin dışında ben kaldırımlardaki yansılarımı izlediğimde tam olarak başıboş bir aylak görüyorum. Yani bunun dışında bahsettiklerim o kadar da önemli değil. Her zaman sırt çantasına bütün sahip olduklarını sığdırıp, dünyanın sonuna gitmeye hazır; yol ve getirdikleri için heyecandan yanan, yanan ve otobanın sonsuz ruhuyla birleşmeye can atan bir aylak.

"Bir isim bulmam gerekiyordu A Tea With 10.000 People koydum"


İzlanda otobanlarında yürüdüğüm bir gün, son yirmi günde otostoplarda ve gittiğim yerlerde tanıştığım inanılmaz insanları düşünüyordum. Sonra bütün yolculuklar boyunca tanıştığım o güzel insanları düşündüm. Daha fazla insanla tanışmanın, daha fazla hikâye ve deneyime ulaşmanın mümkün olduğunu anladım. Oradan otostop çekip vardığım ilk kasabada en ucuz not defterine benzeyen şeyi aldım ve yazmaya başladım. Beynimde bir şeyler çakıyordu. Sayılar dönüp duruyordu en son 10.000’de karar kıldım. Olasılığı yüksek geldi. Bir isim bulmam gerekiyordu A Tea With 10.000 People koydum.

Aslında bir amacı yok çünkü felsefe olarak bir amaca bağlı olan şeyleri samimi bulmuyorum. Gezegenin hikâyesine katılmak, insanların hikâyelerine katılmak, yeni bir hikâye yaratmak istedim. Hâlâ insanlığa inanabileceğimizi göstermek için de bunu evrensel bir paylaşım alanına dönüştürdüm. Biraz önce söylediğim gibi toplumsal ve geleneksel yaşamın getirdiklerine inanmayan bir adam olarak dostluğa ve samimiyete önem veriyorum. Gezegendeki en değerli varlık insan ve aslında canlılık.

Bu proje nereye gider bilmiyorum ama benim hayatımın önemli bir bölümünü paylaşacak gibi gözüküyor. Eğer tamamlayabilirsem bir gün üzerine bir kitap yazmayı ve filmini çekmeyi düşünüyorum. Neler olacak göreceğiz.

"Yola çıktığımda da her şey olasılıkların getirdikleriyle olacak"


İnsanların bana ulaşmalarının çok çeşitli yolları var. Projenin Facebook sayfasından ulaşabilirler. Tanıştığım insanlar ve yer bildirimine dayalı duyurularım önce orada yayınlanıyor. Genelde buradan, kişisel Facebook hesabımdan, Instagram ve Twitter hesaplarımdan buluşma teklifleri geliyor. Ana trafik buralardan ve Facebook’ta A Tea With 10.000 People diye bir etkinlik var oradan sağlanıyor. Şu an ana sayfada yaklaşık 130 ülkeden insan var ve bana yaklaşık 90 ülkeden davet mesajları geliyor. Bunun ne kadar inanılmaz bir şey olduğunu ve bu kadar kısa sürede böyle bir reaksiyon almanın ne kadar güzel olduğunu anlatamam.

Ben ulaşılması çok kolay bir adamım. Bahsettiğim yerlerin herhangi bir tanesinden bana kolaylıkla ulaşabilir insanlar. Gelen mesajlardan sonra buluşmayı ayarlıyoruz ve sohbet ediyoruz. Her şey böyle oluyor. Şimdilik yerleşik yaşamda olduğum için böyle aslında, otostoptan tanıştıklarım tamamen spontane oluyor ve kısa süre sonra yola çıktığımda da her şey olasılıkların getirdikleriyle olacak.

Peki, neden çay?

Bunu çok soruyor insanlar aslında özel bir sebebi yok. Sadece bütün insanlığın sıkıntı yaşamadan içebileceği ortak bir içecek olarak düşündüm. Ama çay aslında bir sembol, bugüne kadarki insanların çok azıyla çay içebildim. Çaydan ziyade asıl olay sohbet etmek.