Hanidir Yapmak İstediğin Karadeniz Turu: Anzer Sofrası
3 Temmuz 2015Her evin mutfağında yazması gereken bir cümle: Ne yediğin kadar, nerede yediğin de önemli.
Bu, patlamış mısırı yolda yürürken yemekle, evinden salonda kurulup en sevdiğin filmi izlerken yemek arasındaki fark kadar net de olabilir. Balığı mutfakta yemekle, tatile gittiğin bir yerde; deniz kenarı bir restoranda hafif bir meltem eserken yemek kadar değişken de olabilir. Bakınca patlamış mısır sokakta yenmez. Balık her iki yerde de yenir ama deniz kenarında yediğinde hikayesi olur.
İstanbul gibi bir şehirde, bir yerleri keşfetmeye çalışırken esas nokta da kendine hikaye yaratmaktır bir yerde. "Dün bir tiramisu yedim, oğlum çok nefisti" cümlesiyle yetinmeyip "Dün bir tiramisü yedim, çok güzeldi; hem tiramisu hem mekan..." diye başlamalı anlatmaya.
Anzer Sofrası.
İstanbul'un en çok hikayeye sahip semtlerinden Sarıyer'de, Kefeliköy'de, hanidir yapmak istediğiniz Karadeniz turunu size oturduğunuz yerden yaptırmaya niyetli bir mekan. Ünlülerin akın ettiği, genellikle olanın aksine, bu ünlü akımından sonra gelen şöhretin operasyonu ve lezzeti bozmadığı, ismini Anzer Yaylası'ndan alan Karadeniz yemeklerinin restoranı.
Karadeniz mutfağı, Türk mutfağının en karakteristik lezzetleriyle bezeli mutfağıdır. 25 yıl boyunca Ege'de doymuş biri için yer yer zorlu doymalara neden olabilir. Zeytinyağının değil tereyağının hakim olduğu bir mutfaktır çünkü. Alışkın olmayan midelerde ilk kez giyilen topuklu ayakkabı etkisi yaratabilir bol tereyağlı yemekler. Anzer Sofrası'na dair kuracağımız ilk cümle de bu bağlamda bir güzellemeyle başlıyor. Karadeniz mutfağıyla 20 yaşından sonra tanışmış bir Egeli olarak ilk defa "Ya arkadaş ben bu lezzetlere bayılıyorum ama sonra yoruluyorum" dedirtmedi.
Karadeniz restoranına gidip de muhlama sipariş etmeyeni, fırıncı küreğiyle döverler biliyorsunuz. Usta gelir arkadan varsa pide için kullandığı küreği ağzına vurur. Tek yudumluk. Böyle bayılırsın olduğun yere. Şaka bir yana, yok öyle bir şey ama olmalı aslında. Eğer karalahana çorbasıyla başlamıyorsanız, muhlamayla başlamalısınız bir Karadeniz restoranında doymaya. Biz de öyle yaptık. Yolculuğa muhlamayla başladık. Kendimizi 0'dan 100 kilometreye 2 saniyede çıkan son model araba gibi hissettik. Gayet keyifli bir başlangıçtı. Anzer'in muhlamasının lezzetine eklenmesi gereken not ise şuydu: Hayatımızda ilk defa bir muhlamaya sonradan tuz attık. Bu tuzla arası çok uzak olmayan Karadeniz mutfağına, bu sebeple ısınamayanlar için gayet iyi haber.
Kuzey yıldızlarının masaya gönderdiği 3 tabak daha oldu sonra. Tereyağlı pilav, menüde "Dünyaca ünlü kuru fasulye" olarak geçen, İspir kuru fasulyesi ve Trabzon kavurma. En sevdiği 3 şarkıcıyı aynı anda gören 15 yaşındaki çocuk gibi olduk. Ne yapacağımızı bilemedik bir 30 saniye. Sonra masanın bizden uzak kısmında duran pideyi hatırladık ve hikayenin gelişme kısmına geçtik.
Trabzon kavurma, ikametgahı Trabzon aldırtacak kadar iddialıydı ve bu iddiaları karşılıyordu. Son yüzlükte pideyle tavada kalan yemeğin sularına banarken fark ettik. Kuru fasulye, tek başına göğüs gerebiliyordu masaya. Şöyle ki lezzetli bir kuru fasulye yanında pilav, yoğurt ve muadilleri olmadan da masada kendini göstermelidir. Bu hikayedeki kuru fasulye bunu başardı. Tereyağlı pilav ise, olabileceği kadar başarılıydı. Rengini safranlı pilava benzetecek kadar bol tereyağlı değildi. Damakta tereyağlı olduğunu hissettirecek kadar lezzetliydi.
Hikayenin sonu laz böreğiyle bitti ama ona birazdan geleceğim. Dünyanın en lezzetli spoiler'ı olarak dursun burada.
Kuru fasulye, tereyağlı pilav ve Trabzon kavurmaya destek olarak da iki arkadaş geldi masaya. Aslında bir kek olmasına rağmen henüz hiçbir Karadenizliye bu durum açıklanmadığı için ekmek olarak bilinen mısır ekmeği ve kaymağı bıyıkta sere serpe uzanınca çok daha enfes olan yayık ayran. Bu paragraf bu iki arkadaşa "İyi ki geldiniz" demek için yazıldı.
Gelelim son bölüme: Laz böreği. Bir hikaye ancak bu kadar güzel bitebilirdi. Gayet doyulan bir yemek sonrası sahneye çıktığında dünyanın en handikaplı tatlısıdır laz böreği. Tatlıdır ama güçlü bir tatlıdır. İnsanı tek başına doyurabilir çünkü. O yüzden dolu bir midede "Bugün git, daha sonra gel" etkisi yaratabilir. Sanırım Anzer Sofrası bunu biliyordu. Laz böreklerini aynı hissi vermemesi için uyarmışlar. O da dinledi sağ olsun.
Yukarılarda söylediğimiz gibi Sarıyer'e bağlı Kefeliköy'de Anzer Sofrası. Kireçburnu'ndan biraz ileride. Aşağıda size yardımcı olacak bir harita var. Mümkünse Kireçburnu tarafında inip yürüyerek gidin. İstanbul'a bu kadar benzemeyen bir İstanbul'da yürümüş olursunuz. İyi gelir.
Not: Ramazan ayı içerisinde gideceklere, iftar menülerinin olduğunu ve kişi başı 50 TL gibi bir fiyata sahip olduğunu söyleyelim.
Siz yaz bitmeden gidin.