manset-turk-cayinin-hikayesi

Neden Bu Kadar Çok Sevdiğimizi Açıklıyor: Türk Çayının Bir Hayli İlginç Tarihi

Favorilerime
Ekle

Mutlulukta, hüzünde, dostlukta, derin sohbetlerde, oyunlarda, sabahlarda kısacası birbirinden farklı pek çok durumda insanları bir araya getiren, çay gibi güçlü, çay gibi tarafsız, çay gibi herkesin sevgilisi, çay gibi herkes tarafından kabul görmüş başka ne var şu topraklarda?

Sabah kalkınca daha yüzümüzü yıkamadan ve akşam yemeğinden sonra sofrayı toplarken çaydanlığa su koyup altını yakar, ortam gerildi mi bi' çay koyar, misafir geldi mi hemen bir çay yaparız.

Çay bizim için öylesine bir içecek değildir. Bazen kelimelerin tükenişi, bazen yeniye umut, kimi zaman da tatlı bir hoş geldindir. Törensel bir tarafı vardır çay içmenin, anlamı derin, değeri paha biçilemezdir.

Halbuki çayla çok sonradan tanıştı bu topraklar. Osmanlı zamanında öğünler, cezve ateşe sürülmeden bitmezken, okkalı bir kahve içmeden gün geçmezken nasıl oldu da çay toplumu oluverdik?

O ilk tanışma: Çay buraya nasıl geldi?

twitter

Çinliler tarafından milattan önce keşfedilen ve medikal amaçlı kullanılan çay, Portekiz'e ancak 18. yüzyıla doğru yayılmaya başladı. Eh yüzyıllar boyunca tadını yalnızca kendileri çıkarmışken, diğer ülkelerin de keşfetmesinin zamanı gelmişti. 1700'lerin sonunda da İngiltere ve İrlanda'ya sıçrayan çay merakının Anadolu'ya gelişi ise Osmanlı son zamanlarına denk düşüyor.

Burada hemen önemli bir parantez açalım. Çay Anadolu'ya ilk olarak Osmanlı zamanında gelse de Türklerin çayla ilk tanışmalarının 12. yüzyılın Orta Asya'sına kadar uzandığı söyleniyor. Kazan Kırım Türk'ü ve dil ıslahatçısı Abdül'l-Kayyum Nasıri'nin kitabı Fevakihü'l-Cülesa'da ilk çay içen Türk'ün Hoca Ahmet Yesevî olduğu vurgulanır. Hatta Yesevî'nin, çayı ilk kez içtiğinde yorgunluğunu aldığını söyleyip "Hastalarınıza bundan içirin ki şifa bulsunlar" diye dua ettiği de rivayet ediliyor.

bloko.gr

Çay Osmanlı'ya girdi girmesine ama öyle çok da heyecanla karşılanmadı. Çünkü karşısında kahve gibi güçlü mü güçlü bir rakip vardı. Hani seviliyordu ama hala bir kahve değildi. 1838 civarında Çin'den veya Japonya'dan (burası net değil, iki ülkeyi de iddia edenler var) getirtilen çay fidanları ve tohumları Bursa'ya ekiliyor ancak Bursa ve civarı, çay üretimi için elverişli olmadığından bu girişim başarısız oluyor. Ancak bu başarısızlık Osmanlı cengaverlerini yıldırır mı? Yıldırmıyor. Çay satan küçük küçük dükkanlar peydah oluyor ve bu dükkanların da katkısıyla çay sevgisi her geçen gün halkta artıyor. 1879'ların sonuna gelindiğinde ise Adana Valisi Edirneli Hacı İzzet Paşa, Çay Risalesi kitabını çıkararak çayın tarihini, özelliklerini ve pişirme şeklini anlatıyor.

Hem savaş, hem yokluk: Karadeniz'de çay üretimi nasıl başladı?

rizedeyiz.com

Çayı Moğollar'dan öğrenen ve tam da Osmanlı'nın Bursa'ya çay fidanlarını ekip başarısız olduğu yıllarda çay üretimine başlamaya karar veren Rusya, bu hayalini Gürcistan topraklarını kullanarak gerçekleştiriyor. İşte Karadenizlilerin çayı bilmesi tam da buradan ileri geliyor.

Malum yakın topraklardan bahsediyoruz. Çay içme alışkanlığı olmayan topraklarda bir anda çay yetiştirme fikri doğuyor. Birinci Dünya Savaşı'ndan yorgun ve yıpranmış çıkan halk işsiz de kalınca ne yapacağnı bilemiyor. Her yer yıkık dökük, mecal yok, sermaye yok, ham madde yok, çalışacak insan çok. Bir yandan kahve de çok pahalıya gelir olmuştu. Çünkü kahvenin anavatanı Yemen, eskiden Osmanlı'ya ait bir toprakken, 1. Dünya Savaşı sonrası artık başka bir ülke oluverdi. Haliyle kahveyi ithal etmek gerekti. Ancak kahve çok pahalıydı ve kimsede para yoktu. Üstelik Gürcistan topraklarında çay yetiştirme, toplama gibi işleri yapanlar arasında Karadenizliler de vardı. Yani işi biliyorlardı.

Savaş, parasızlık, ham madde ve sermaye eksikliği, işi bilme, kahve azlığı... Bütün şartlar çay için hazırdı.

secreturkey

Çayın Türkiye'deki yolculuğu ve çay sevgimize dair bazı tarihi ve ilginç bilgiler

- İlk çay tohumlarının Batum'dan sınırda geçişi engellenmesin diye bir baston içerisinde Zihni Derin tarafından gizlice getirildiği söylenir.

- Aynı zamanda Rize'ye getirilen Hindistan'da çalışmış iki İngiliz uzman, 1924-1935 arasında çay yetiştirme girişiminin yavaşlamasının nedeni olarak gösterilir. Uzmanların o dönem yeterli başarı gösteremeyince geri gönderildiği söylenir.

- 1940 yılında İngiltere'ye sipariş edilen çay makineleri, 2. Dünya Savaşı nedeniyle ancak 1946'da Türkiye'ye ulaşabildi. Bu yüzden ilk çay fabrikası 1947 yılında açıldı.

- Çay sevgisi o kadar ilerledi ki çay üretilse de yetmediği için aynı zamanda ithal de ediliyordu. Ta ki 1963-1965 civarına kadar. Bu tarihlerde ilk defa artık üretim, talebi karşılayabildi ve ithalat yapılmadı.

- Çin'de geçtiğimiz yıl düzenlenen Uluslararası Çay Kongresi’nde hazırlanan Dünya Çay Raporu'na göre dünyada kişi başı en çok çay tüketen ülkeler sıralamasında 3.5 kiloyla Türkiye birinci sırada.

- Ajda bardak deyiminin, Paşabahçe'nin ürettiği 'aida' isimli bardaklardan evrildiği söylenir. Marka aida adını verdiği bardakları raflara koyduktan sonra aida demeye alışkın olmayan bizler, ismini kendimize göre değiştirip 'Ajda' dedik ve o bardak, 'Ajda bardak' ismiyle kaldı. Rivayet tabii, henüz doğrulanan bir şey yok.

- Doğu Karadeniz'de yetişen çayın tarım ilacı ve pestisit açısından oldukça şanslı olduğu da yine iddialar arasında. Doğu Karadeniz'de tarım ilacı kullanılmadığı söylenenler arasında çünkü çaylıklara kışın kar yağdığında kar bütün mikropları öldürüyor. Haliyle bakteri, böcek gibi canlılar da çay yapraklarında bulunmuyor.


Doyamayanlar için bir de videomuz var!

Yorumlar

0

Vallahi Bırakmayız, Bir Tabak Daha?